Yılın o yazısı geldi. Bu yazıyı 2018 sonunda yazmaya başlamıştım. Şimdi olacak 6 sene. Dilekolay, az gibi gözüküyor ama 6 seneye neler neler sığdı. Çok şükür, iyisiyle kötüsüyle bir günüm bile boş geçmedi. Geçse bile o günden hayatıma bir şeyler kazandırmaya çalıştım, buraya kaydettim, Youtube’a kaydettim, oraya buraya kaydettim. En sonunda bu sene sonu yazılarında hepsini derledim. Neler neler yaşadık.
Efenim, bu yazıya öncelikle, adettendir, önceki yazılarımın bağlantılarını ekleyerek başlayacağım. Aşağıdan önceki yıl sonu analiz – hedef yazılarımı okuyabilirsiniz.
Ve tabii ki, 2023 Temmuz’unda lisansı bitirdiğimde yazdığım derleme yazım olan yazıyı da aşağıya ekliyorum,
Yine o duygusal giriş bölümüne geldik. Vay be, ne yıldı. 2024’ün diğer yıllardan farklı, rutinlerimin çok hızlıca değişmesi oldu. Bir anda motosiklet aldım ve motosiklet sevdalısı oldum. Bir anda yüksek lisansa başladım. Bir anda Urla’ya taşındım, çocukluğumun geçip 8 yaşımda bıraktığım Urla’ya geri döndüm ve memleketlisi oldum. Bir anda yıllardır beklettiğim proje fikrimi hayata geçirdim. Önceden bilgisayar başında iş yapan ve iş bağlantıları için dışarı çıkan biriyken bir anda gezgin biri oluverdim. Bu sene, bambaşka bir Emço’ya evrildim, daha doğrusu eski Emço ile bu yeni model harmanlaştı. 2024, benim gençlikten orta-yaş’a geçiş yaptığım bir yıl oldu. Daha sakini tercih eder oldum, daha ciddi işlere girdim. Parti yerine doğayı, plaza yerine köyü ister oldum. Gerçek cevheri doğada buldum. Kitap okuma oranım her zamanki gibi yerlerde olsa da, 800 sayfalık bir kitabı altını çize çize okuyup makalesini yazmayı bildim. Sürekli çeşitli içerikler okudum, öğrendiklerimi yorumladım, anlattım. İlk defa konferanslara çağırıldım, bu sene başlayan anlatılarım sadece bu sene 3’ü buldu. 2024, benim için güzel geçti.
Başlayalım.
2024’e hasta hasta girdim. Elimden geldiğince yeni yıllara ailem ile girerim. Bu sene de öyle oldu. Yapay zeka ile bir şeyler ürettiğim, yakın arkadaşım Yaşar’ın açtığı kafe için teknik tarafına destek olduğum, oyun yaptığım, çalıştığım bir ay idi Ocak ayı. Ama hayatımın belki de sonuna kadar beynimdeki bir noktayı değiştirecek bir şeyi yaşadım ben Ocak’ta. Şöyle ki, 2023 sonlarında palazlanıp beynime yer edinip ALES ve YDS’yi kazanmam ile birlikte ortaya çıkan yüksek lisans yapma fikri artık şekillenmişti. İzmir içinde bir yerlerde yapacaktım. İzmir’in toplu taşımasını beğenmediğim için araç almam gerekiyordu. Ara sıra aile arabamızı kullanabilirdim ama pek tabii aileme de araba lazım oluyordu, o yüzden bana bir araç lazımdı. Mevcut ekonomide, istediğim türde araba almam pek mümkün değildi. O esnada, babamla yaptığım bir konuşmada şunu dedim: “Baba, kötü arabaya binip sürekli yolda kalacağıma, iyi motora bineyim içime sinsin.” İlk başta tehlikeden dolayı biraz tedirgin olsalar da, almaya karar verdiğim motor grubunun maxi scooter (büyük scooter’lar) olmasından mtüevellit ailem durumu onayladı. İş yerinden arkadaşım Kaan abi’nin önerisi ile de Kymco markasında karar kılınca, Gaziemir’deki Doğan Trend otomotiv’e gittik ve motoru denedik. 6 Ocak günüydü. Amanın o ne? Kocaman motor, 183 cm boyumla, 100 kilomla motorun üstünde ufacık kaldım resmen. Orada başladı işte bizim aşkımız. Motoru aldık, bir hafta sonra sıfırı geldi. Küçük çocuğa sürpriz olarak oyuncak alırsınız ya, işte o küçük çocuğun yaşadığı mutluluk vardı bir hafta sonra motoru almaya gittiğimizde. Ruhsatım, sigortam hepsi şahsımın üstüne oldu. Babamın desteği ve kendi maddiyatımla, ilk defa aracım olmuştu. Çok orijinal tasarımlı, dünyanın gerçekten de istatistiksel olarak en rahat selesine (oturma yerine) sahip, 250 cc, uzun yol motorum olmuştu. Bagajı vardı, USB girişi vardı, navigasyonu vardı, 130-140 km/h yapıyordu, rahattı, yarış motoru değil konfor motoru idi. Aşk yaşamıştım motorumla. Kendisine isim bile verdim: “Kızılgöz”
Ocak ayında bir başka önemli değişiklik daha olmuştu hayatımda. NepTune adında, neredeyse kuruluşundan hatta isim belirleme sürecinden beri içine dahil olduğum bir girişim sürecine dahil oldum. Unity tarafında kodlama yapıyordum. Ekip çok iyiydi. İlkyaz, Aleyna, Buse, Rümeysa, Emir, Doğukan, çok değerli isimlerle çalıştım. Bir iki ay çalıştım ama sonrasında önceliklendirme sebeplerinden dolayı ayrıldım buradan. Şimdi NepTune, Berlin merkezli bir kuluçka merkezinde ve aynı zamanda İTÜ Çekirdek’te. Çıkmakla hata etmişiz ahahah Tüm ekibe başarılar diliyorum, gururla takip ediyorum.
Ayrıca bu ay içerisinde Yasin Bulat dostumun podcast kanalında konuk oldum.
Oyun oynamakla, oyun yapmakla, kendi mesaimi ve diğer işlerimi yapmakla geçen, Kızılgöz’ümle etrafı dolaştığım, Yaşar dostumun yeni mekanınını kendime yeni ofis yaptığım bir Ocak ayı geçirdim. Aşağıda, bu ay yazdığım blog yazılarını görebilirsiniz:
It Takes Two’yu kardeşimle bitirmiştim, gerçekten dünyanın en iyi iki kişilik oyunu olabilir. Oyunun sonunda iki kardeş hüngür hüngür ağlamıştık.
Şubat ayına geldiğimizde Neptune içerisinde oyun geliştirme sürecim devam ediyor, maaşlı işim zaten devam ediyor, oyun oynuyor ve Kızılgöz ile turlara çıkıyordum. Kızılgöz bana unutulmaz maceralar yaşatıyordu. Doğayı tatmaya, insan olduğumu hatırlamaya başlamıştım Kızılgöz sayesinde. Instagram profilimde paylaştığım fotoğraflardan da görülebileceği üzere, Kızılgöz ile ilk uzun yoluma, Kuşadası’na bu ay çıkmıştım. Motorla çalışıyor, sabahtan işlerimi hallediyor, akşam ise arkadaşımın kafesinde takılıyordum. Hayatım rutinleşiyordu. Keyifliydim.
Şimdi bakıyorum da, gerçekten NepTune için çok fazla şey yapmışım. Bu yaptıklarım, benim oyun geliştirme serüvenime çok katkı sağladı. Veri analizinden Unity ile yapay zekasına, birçok farklı şey öğrendim. Tüm çalışmalarımı zaten Github profilimden de görebilirsiniz.
Şubat ayı böyleydi. Her zamanki gibi, diğer analiz hedef yazılarımda da söylediğim üzere, yaşadığım tabii ki başka olaylar da var ama onların özel olması gerektiği ya da paylaşmayı uygun görmediğim için buralara eklemiyorum. Analiz hedef yazılarım daha çok kariyerim odaklı olan yaşamımı konu alıyor. Çok derin ve özel konuları kendime saklıyorum, gerektiğinde sadece olayı gizleyip çıktısını paylaşıyorum. Amacım, deneyimlerimi sizlere anlatıp belki ilham olabilmek.
Ve Mart ayına geldik.
Mart ayı, benim için çok güzel bir aktivite ile başladı. 2 Mart günü, Muhsin arkadaşımın kulübü adına daveti üzerine, girişimcilik ve bağlantı kurma konuşmak üzere Izq Girişimcilik Merkezi’nde konferans verdim. Çok fazla katılımcının olduğu ilk konferansımdı bu benim. Ayrıca, İzmir içerisinde yaptığım çevrenin başlangıcını da buradan attım gibi bir şeydi. Bu konferanstan sonra hayatım gerçekten değişti, hem yerel bağlantım inanılmaz arttı, hem de bu konferans, diğer davetleri tetikledi. Düşüncelerimi, yaptıklarımı ve hedeflerimi fiziksel dünyada da yayabiliyordum artık. Amacım, İstanbul ve Avrupa’dan öğrendiklerimi maddi ve manevi olarak başta İzmir olmak üzere Anadolu’ya taşımaktı.
8 Mart’ta Yaşar’ın kafesinin resmi açılışını yaptık. Bayındır’da kafemiz vardı artık, benim resmi olarak bir ortaklığım söz konusu değil ama insanın yakın arkadaşının mekanı olunca kendi evi gibi belliyor o yeri. Bunun dışında, dostumun kafe açması, benim Bayındır’da da bağlantılarımın çoğalmasına çok katkı sağladı. Bu da Anadolu’ya inme ve geliştirme vizyonumun bir parçası olarak yer aldı hayatımda.
Velhasıl efendim, kardeşimi gezdiriyordum, motorla geziyordum, işlerimi yapıyordum, saz çalıyordum, belli bir rutin içerisindeydim. Yanlış hatırlamıyorsam bu aylarda ben aynı zamanda bir arayış içerisindeydim aynı zamanda. Yüksek lisans muhabbeti aklımdaydı, sınavları geçmiştim çünkü. Ama 12 Mart günü bir tebligat ile esnaf sanatkarlar odasına oda kaydını yaptırınca, şirketime de ağırlık vermem gerektiğini düşündüm.
Bu arayışım devam ederken, 20 Mart günü Burak (Yaşasın) dostum ile birlikte Girişimcilik Vakfı’nın etkinliği için Ankara’ya yola çıktık. Girişimcilik Vakfı’ndan arkadaşlarımla buluşmuştum, Anıtkabir’i gezmiştim, ve arkadaşlarımın beni Ankara’nın Tunalı’sı, Bahçeli’si ve Aspavalarına gezdirmeleriyle oldukça keyifli bir zaman dilimi geçirmiştim.
Ankara dönüşü hasta olmuştum. Hem vakıftaki arkadaşlarımla, hem de Ortaklar’daki arkadaşlarımla görüşmem dışında, Ankara’nın bana bir katkısı daha olmuştu. Vakfıtan Mehmet (Sivas) arkadaşımın önerisi ile, Amazon’da FBM öğrenmeye karar vermiştim. Kendisinin arkadaşından danışmanlık alacak ve e-ticaret dünyasına girecektim. Batıp batmamak önemli değildi, ama bunu denemem lazımdı. Zira hem gelirimin olup hem giderimin olmadığı başka bir zaman dilimini göremeyebilirdim, o yüzden bu zamanları deneyimle doldurup olup olmayacağına karar vermeliydim. Mart biterken yerel seçimlerle bitirdik. Yine hüsran, yine hüsran. Ama tek kişi ben miyim böyle düşünen bilinmez, hiçbir zaman umudumu yitirmedim, yitirmeyeceğim de. Mücadeleye devam.
Nisan’a geldiğimizde hatırlıyorum, Neptune’dan ayrılmıştım. Hatta Mart gibi ayrılmıştım sanırım. Neyse işte, ayrılma sebebim, o aralar startupçılık yapma isteğimin olmayışıydı. Sıcak para arayışım çok kuvvetliydi. Belki de bu isteğimin çok kuvvetli olması Amazon FBM’e bir anda bütün sermayeyi aktarıp başlamama vesile oldu. Nisan ayında Ayvalık, Çanakkale gibi daha uzak yerlere dolaşmaya gidiyor, kafede takılmaya devam ediyor, bana para kazandıran işleri yapmaya devam ediyor, kardeşimle geziyor ve oyun oynuyordum. Rutin devam ediyordu.
Nisan sonunda Bayındır Çiçek Festivali dolayısıyla tüm dostlar kafede çalıştık. Ben kasadaydım. Ne zor işmiş dedim gerçekten, ama bir o kadar da keyifliydi. Hele iş bitimi gece dostlarla oturma eylemi öyle büyük bir haz ki, iyiki dostları var diyor insanın. Yaşar’ın kafeyi açması bana çok iyi gelmiş, yazdıkça bunun daha da farkına varıyorum.
Evrak işleri, banka işleri vesaire derken efendim, Nisan’ın sonuna doğru Amazon işine başladım.
Mayıs ayında havaların iyice ısınmasıyla gezmelerim sıklığa kavuşmuştu. Dijital göçebe kültürünü misliyle yaşıyordum. Bilgisayarımı alıp Tire’ye, Ürkmez’e, Selçuk’a, Şirince’ye motorla yani Kızılgöz ile gidiyor, mesaimi yapıyor, Amazon’dan satışımı yapıyor, bir şeyler yiyip içiyor, geri dönüyordum. Akşamları da arkadaşlarımla pikniğe, doğaya, kafeye, oraya buraya dolaşmaya gidiyorduk. 13 Mayıs’ta İzq’da bir etkinlikte mentörlük yaptım.
18 Mayıs günü Kızılgöz’e sandalye bağlayıp Urla’ya gittim. Hem ilkokul öğretmenim Hakan hocam ile oturduk, hem Yakapınar’dan arkadaşlarım ile buluştum. O zamanlar Urla’ya taşınmayı düşünüyordum ama bu düşünce çok keskin ve net bir düşünce değildi. O ara motorla gezip döndüğüm Urla’ya ve Gülbahçe’ye, birkaç ay sonra yerlisi olarak dönecektim. Hayat, garipti.
23 Mayıs’ta Adnan Menderes Üniversitesi’nde konferans verdim. Konu yine girişimcilik ve bağlantı kurma üzerine idi. İnsanlara bir şeyler anlatmak, onlarla beraber benzer hayalleri paylaştığını bilmek harika bir duygu. Amacım, İstanbul’da değil de, Anadolu’da böyle konuşmaları artırmak ve halka daha çok inmek. Yapacak çok işimiz var.
25 Mayıs’ta o zamanlar çok tanışmadığımız ama ekosistemden tanışıp kendisinden İYTE konusunda destek gördüğüm, şimdi ise çok yakın arkadaşım ve birçok işte beraber çalıştığım arkadaşım Meryem (Balcı)’in başkanlığında Tedx ekibinin düzenlediği Tedxİyte’ye katıldım. Burada katılımcı idim.
Ve senenin ortasına, Haziran ayına geldik. Yine bakıyordum da geçmiş fotoğraflara, yine bir dağın başında ateş yakmışız. Tam bir doğaya dönüş senesi olmuş bu sene.
7 Haziran’da vakıftan yakın arkadaşım Tuğba (Sert) ile Kuşadası, 9 Haziran’da Özlem Özdil’in Balcılar köyüne gelip konser vermesi, bizim iştirakimiz, 13 Haziran Kızılgöz ile Gümüldür – Özdere rotası, 17 Haziran yine Bayındır’dan dostlarım Erdener (Serez) ve Melih (Çubukçuoğlu) ile Kuşadası – Ürkmez rotaları, 20 Haziran Aydın rotası, 24 Haziran Bayındır – Ovacık dağ köyleri rotası ile bu ay bol gezmeli idi. Youtube kanalımda ve Instagram’ımda bu gezilerimin hepsini paylaşmıştım. Oldukça güzel, keyifli rotalardı.
Ve efendim, Dropshipping, mesai, oyun, dolaşma, derken Haziran ayını çok güzel bir aktivite ile kapattık. Vakıftan en yakın arkadaşlarım İzmir’e geldiler ve Dikili’de, Samet (Başaran) dostumun yazlığında birkaç günlük harika bir tatil yaptık. 27 Haziran’da Nil (Aydın) dostumun Paris’ten gelişiyle başlayan, gecesine de birkaç eksik olsa da ekibin kalanının gelmesiyle Dikili’de ve Ayvalık’ta harika bir tatil yaptık. Böyle dostlarım olduğu için çok mutluyum.
Böylelikle Temmuz ayına girdik. Bol doğalı, gezmeli, yeni iş kollu güzel bir ilk yarı geçirmiştim. Temmuz ayına girdiğimizde Türkiye’nin Euro 2024’deki serüvenine kilitlenmiştik. Milliyetçi duygularımız üst düzeydi. Amazon ile uğraşmaya devam ediyordum, bir ayağım kafede, bir ayağım motorun beni götürdüğü yerlerdeydi.
12 Temmuz’da Kızılgöz’ü 5000 bakımına götürmüşüm. Bu yazıyı yazarken (29 Aralık 2024) motorun 9800 km’de olduğunu da belirteyim. Ortalama olarak her 6 ayda 5000 km yapıyormuşum, bu da günde ortalama 27 km yapar. Daha iyisini yaparız be.
Temmuz ayı daha çok kendime ayırdığım, arkadaşlarıma ayırdığım bir ay idi. Havaların güzelleşmesi ile sazlı sözlü buluşmalar, motorcu arkadaşlarım ile motosiklet turları, canımız sıkılınca “hadi şuraya şunu yemeye gidelim” diyip yola çıktığımız, doğaçlama bir ay oldu. İnsan böyle özgür olmayadursun arkadaşlar, sonra hiçbir şekilde baskıya gelemiyor. Böyle bir özgür hayat yaşamak varken, ne işim var benim İstanbul’un sahteliği içerisinde? Evet, tabii ki bugünlere geldiysem İstanbul’un çok büyük etkisi var. Ama bu bir zorunluluktu. Ben istiyorum ki, insanlar bu zorunluluk altında kalmadan da çok büyük yerlere gelebilsin. 3-4 saat metrobüste ter kokusu çekerek bir yerlere gitmek yerine, sürekli kavga gürültü duymak yerine, doğanın içinde yaşasın, dostlarıyla bir olsun ve bunu yaptıkları yerlere kendilerini geliştirecekleri imkanlar gelsin. Neyse, bu hedefimden de zaten bahsedeceğim az sonra, konuyu çok dağıtmayayım. Velhasıl, Temmuz ayı dostlarla, sazla, sözle, Kızılgöz ile geçti.
Ağustos ayı kader ayı. 2 Ağustos’ta, İYTE Teknoloji, Tasarım ve İnovasyon yönetimi tezli ve İngilizce yüksek lisans programına kabul aldığımı öğrendim. Öğrendiğim gibi, hem ailemde hem de şahsımda olan tezcanlılık ile ev araştırmaya koyulduk. Sonunda, 8-9 Ağustos gibi, Gülbahçe’de 2+1, deniz manzaralı çok güzel bir çatı katı kiraladık. Evin güzelliğinin yanında, ev sahiplerim, komşularım o kadar iyi ki, tek başıma yaşamama rağmen kendimi hiç yalnız hissetmiyorum. Öyle ya, okuldan veya işlerden dönüp eve çıkarken kendimi bir anda 5. Dubleyi içerken bulabiliyorum. O zaman da öyleydi, şimdi de öyle. Çok şükür, Allah nazarlardan aksiliklerden saklasın diyelim.
Ağustos’un başında Gülbahçe’ye, daha doğrusu Gümüşkoy tarafına taşınmam ile birlikte benim için yeni bir hayat başladı. İlk yaptığım çevreyi tanımak, keşfetmek oldu. Evin önünde, yanında, her tarafında iskele vardı, balıkçılar vardı. Köy kalabalıktı, sahil doluydu. Evin önü huzurluydu. Komşularım çok iyidi, biri zaten ev sahibim, diğeri de sezonluk gelen öğretmen abi ablalarımdı. Hepsi beni evladı ve kardeşi gibi görüyordu. Hala öyle, hatta daha iyiyiz tabii zaman geçtiği için. Ağustos ayı etrafı keşfetme ile geçerken, doğum günüme yakın Bayındır’a döndüm. O ara istenmeyen bir olay yaşandı, İzmir yangınlarla çevrilmişti. Bayındır da bundan çok büyük nasibini almıştı, etraf gerçekten cehennem gibiydi, birçok köy, dağ, orman, hayvan ne varsa yanıp kül olmuştu.
Ağustos içinde, yeni taşındığım için arkadaşlarım gelmişti. Neredeyse her hafta bir arkadaş grubumu ağırlıyordum, onlarla birlikte yeni yerleri keşfediyorduk. Manal koyu, Urla’nın, Gümüşkoy’un diğer sahilleri o yerlerden biriydi. Akşam ise balkonda yemek yiyor, gece dolunayı izliyorduk.
Barbaros Köyü’ndeki Çini Festivali, Ildır Köyü gezisi ve bilimum dolaşmalarımda yine Kızılgöz’üm bana eşlik etti. 25 Ağustos günü vakıftan arkadaşım, Makromusic’ten bildiğiniz Ataberk (Özaydın) beni ziyarete geldi. Orada şu çok dikkatimi çekti, İstanbul’da bıraktığım girişimcilik ekosisteminden birçok insan ya Urla’ya ve bu taraflara taşınmak istiyormuş, ya da taşınmaya başlamış. Bu, ileriki zamanlarda benim yalnızca Anadolu’yu kalkındırma değil, aynı zamanda girişimcilik ve üretim ekosisteminin İzmir’e ve mümkünse Anadolu’ya dağılması için vizyonumun oluşmasına çok katkı sağladı. Ataberk’in beni ziyaretinden ve balkonda dolunaya bakıp bana şarkı sözü yazmasıyla, onu türküleştirdim. Aşağıdan dinleyebilirsiniz:
Ağustos sonunda Yıldız Teknik’ten sınıf arkadaşlarım, yakın dostlarımın bana gelmesi ve 4 gün “agalar” tatili yapmamızla Ağustos ayını kapattım.
Şimdi aklıma geldi de, akademik başvuru kısmını biraz havada bırakmışım. Oradan biraz bahsetmek istiyorum.
Arkadaşlar, ben yüksek lisans yapma kararını verdiğimde aklımda bir bölüm veya şehir yoktu. Bunu geçen seneki analiz – hedef yazımda da görebiliyoruz. Sonradan oluşan kafa yapım ile, hem aileme yakın, hem de gelişmeye açık bir yerde hayatımı kurmamın bana mutluluk verecek ve kariyerime oldukça olumlu etki edecek bir hareket olacağını düşündüm. Bu yüzdendir ki ODTÜ’den birçok hoca ile iletişime geçmeme rağmen tercihimi İYTE’den yana kullandım. İYTE’de ise, yaptığım çalışmalara en yakın ve tek bölüm olan Teknoloji, Tasarım ve İnovasyon Yönetimi bölümünü tercih ettim. Hocaları çok iyidi, şu an zaten hepsiyle samimiyim ve çeşitli çalışmalar içerisindeyim. Mayıs Haziran gibi sanırım, İYTE 2024 Güz yüksek lisans başvuruları açılmıştı. Ona başvurmuştum, 13 Temmuz’da CV ve motivasyon mektubu başvurum kabul olmuştu. 17 Temmuz’da mülakata girmiştim. O da 2 Ağustos’ta onaylandı. Süreç bu şekilde. Mülakat hazırlıklarım, motivasyon mektubu hazırlıklarım için önceden bu süreçleri atlatan arkadaşlarım ve dostlarım ile konuşup veri toplamıştım. Çalışmalarımı basitçe ve sıkmadan anlatan, neden okulu ve bölümü istediğimi net bir şekilde ortaya koyan motivasyon mektubu ile zaten önceden çokça tecrübemin olduğu mülakattan kendim olarak kendimden bahsederek geçince, kabul oldum bölüme. Bunun üzerine belki ileride bir makale yazabilirim.
Böylelikle, Ağustos’u kapatabiliriz.
Eylül ayı çok hatırlamak istediğim bir ay olmamıştı benim için. Öyle ki, 30 – 31 günlük ayın neredeyse 20 günü orta ve dış kulak iltihabı ile çok şiddetli ağrılar içerisinde geçti. Gecenin üçünde motorla acile gitmelerim mi dersiniz, ağrıdan kıvranıp aile evine dönmek zorunda kalmam mı dersiniz, çok zor bir süreç geçirdim. Ve inanır mısınız, bu satırları yazarken sol kulağım tıkalı. O günden beri, ağrılar olmasa da iltihap ve tıkanıklık süreçleri ara ara kendini gösteriyor. Allah her şeyi bir şekilde alıp verir de, sağlığı hiç almasın elimizden. Sağlık olmayınca hiçbir şey olmuyor. Bakınız, Eylül ayım hastalık yüzünden bomboş. Sonlara doğru toparlanmam ile Arkas Sanat gezisi, Karaburun gezisi, okulun açılmaya yakın olması ile öğrenci kartımı çıkarmam ve maaşımı aldığım işe çalışmam ile bir şekilde bu ayı atlattım.
İş deyince aklıma geldi, az önce yazdım mı hatırlamıyorum da yine de yazayım, Amazon dropshipping’i bıraktım arkadaşlar. Bunu yazın başında yaptım hatta, bunun sebebi, Amazon’un hesabımı sürekli kapatması ama benim sürekli sipariş almam, bunun sonucunda kartların ve faizlerin şişmesi, Amazon’un sebepsizce hakedişlerimi tarafıma yatırmayışları, bunun üzerine iflas etmem ve borçlarımı başka işlerdeki gelirlerimle ödeyip Amazon defterimi kapatmam ile sonuçlandı. Ben stoksuz satışı, heleki bir platform üzerinde satışı tavsiye etmiyorum. Önce geleneksel ticaret yöntemlerini öğrenin, ondan sonra e-ticaret yapacaksanız kendi siteniz ve markanız ile yapın. Sonra böyle başka şirketlerin kuklası olup binlerce lira borçla batıyorsunuz. Ha, iyi ki yapmış mıyım? Evet. Bu yaşta bunu öğrenmek bana ileride yapabileceğim potansiyel çok büyük hataların önüne geçmemi sağladı.
Bu anektodu da araya sıkıştırarak Eylül ayını kapatıyorum.
Ekim ayı, 2024’ün en aktif ayı olabilir benim için. İnanılmaz hızlı başladı. İlk olarak yüksek lisans derslerim başladı. Artık yüksek lisans öğrenciydim. İkincisi, Ekim’in ilk haftasında katıldığım bir yüksek lisans tez savunmasında aklıma gelen bir fikir ile hayatımın işini başlattım. O da şu idi,
Yazın çok dolaşınca olsa gerek, artık yoğunlaşmak istiyordum. Amazon’un da hüsranı ile, daha büyük ve daha iyi bir işe geçmek, bir uzmanlık belirlemek istiyordum. Hatta o sıralarda veri bilimini araştırıyor, bu konuda uzman arkadaşlarıma danışıyordum. Veri bilimi, çağımızın en popüler, en önemli mesleklerinden biri ve hakeza ben verilerle, sayılarla, istatistiklerle, Excel’le, Python kodlama dili ile uğraşmayı çok seviyorum. Ama bunları her ne kadar sevsem de, yine motive değildim. Bir şey eksikti. Sonunda, nasıl olduysa bunu o tez savunmasında öğrenciyi dinlerken keşfettim. Bir anda vahiy gibi indi aklıma fikir. Ben, yıllardır hayalim olan, hatta 2021’de Girişimcilik Vakfı’na başvuru videomda bahsettiğim “ben, tüm öğrendiklerimi Anadolu’ya aktarmak ve memleketimi üretime teşvik etmek istiyorum” dediğim, lisemin de eski köy enstitüsü olması ile, modern bir köy enstitüsü kuracaktım. Bu benim en büyük hayalimdi ama bunun nasıl olacağını bilmiyordum. Çok umursamadan, yakın dostlarıma danışarak hemen bir isim buldum ve bu isim ile internet sitesini açıp marka tescil başvurumu yaptım: Geleceğin Köyü.
Geleceğin Köyü’ne az sonra yine değinirim, başka birçok daha gelişme oluyordu hayatımda. Okuldaki ve İzmir’deki motorcu kulüplerine dahil oldum ve çeşitli turlara çıktım. Bu turlar ile İzmir’in hiç bilinmedik yerlerini görme şansım oldu. Okuldaki motorcu arkadaşlarla mangal yaptık, İzmir’deki motorcu abilerimle Urla’nın ünlü bademli kazandibisini yedik. Kızılgöz’üm sosyalleşiyordu. Ben de onunla sosyalleşiyordum.
Ekim ayı benim en hızlı sosyalleştiğim ay oldu. İYTE’de önceden tanışık olduğum arkadaşlarımla, lise arkadaşlarımla tekrar tanıştım, samimileştik, kahve içtik yemek yedik. Mahallem ile iyice tanışık olmaya başladım. Geleceğin Köyü için anketler yaparken, çalışmalarımı yaparken bu maceraya ve hayale ortak olmak isteyen arkadaşlarım Elbruz (Gümüş), Meryem (Balcı) ve Hande (Şen) ekibe dahil oldular. Bir yandan ekip gelişiyor, bir yandan ne yapacağız diye milletle görüşüyoruz, bir yandan programlara başvuruyoruz, bir yandan uygulama gelişiyor, bir yandan şahsım sosyalleşiyordu. Okulun konserlerine, tiyatrolarına katılım sağlıyordum, okulu ve köyü tanımam da Ceren (Demir) arkadaşım çok yardımcı olmuştu.
Havalar da soğumaya başlamıştı. Evimde de çok zaman geçiriyordum, öyle ki, elektrikli soba, sarı ışık eşliğinde içerinin sarılaşması ve dışarıda deniz dalgası ve yağmur sesleriyle evin içerisinde 1990’lar huzuru yakalıyordum. Köye, yeni eve ve mahalleye çoktan alışmıştım. Yeni işlere girişmem, çok hızlı sosyalleşmem ve yüksek lisansın istediğim gibi ilerliyor olması ve gece sonlarını bu sıcak 90’lar köy evi havasında bitiriyor olmam bana oldukça şükür sebebi veriyordu. O yüzden çok büyük umutlarla doluyor, Türkiye’de mutlu olunabildiğini insanlara göstermek istiyor ve bunun için ara ara eve geldiğimde doğaçlama olarak konuşmalar çekip Youtube’a atıyordum. Aşağıdaki blog yazılarından birinde bu konuşmalardan birini görebilirsiniz.
Ekim ayı çok dolu geçti, ama tabii çoğunda arkadaşlarım ile olduğu için fotoğrafları buraya eklemeyeceğim. Instagram’da birçok paylaşım yapmıştım zaten. Bol deneyimli, sosyalleşmeli, 29 Ekim’in kortejlerle kutlandığı müthiş bir Ekim ayını böylelikle kapattım.
Kasım ayına geçtiğimizde Ekim uzantısı devam ediyordu. Sadece, kış artık geldiği için bu ay sadece Urla iskele rotası yapabildim Kızılgöz ile. Onun dışında kütüphane – derslik – ev arasında gidip geliyordum. Tabii arada arkadaşlarla köyde (Gülbahçe) ya da evde oturup sohbet ediyor, kimiyle iş kimiyle normal sohbet gerçekleştiriyorduk. Bir yandan da dersler ağırlaşmış, ödevler ve sınavlar ile boğuşuyordum. Geleceğin Köyü çalışmaları hız kazanmış, uygulama gelişmeye devam ediyor, ekibin geri kalanı tasarımla, pazarlama ile, görüşme ayarlama ve saha çalışmalarıyla içli dışlı oluyordu.
Mevsim geçişi ve kışın bir anda gelmesi ile önlem olması açısından 15 Kasım günü Kızılgöz’ü aile evime kapattım ve ailemin arabaya çok ihtiyacı olmaması ile aile arabamızı Urla’ya getirdim. Bir süre araba ile olacak, araba gereken tüm işleri temizleyecektim. Bunlardan ilki, kendi kurduğumuz ve İzmir’de girişimcilik ekosistemini kalkındırmayı amaçladığımız bir topluluk projesinin ilk buluşması idi. Alsancak’ta yapmıştık. İkincisi, 18 Kasım günkü rektörle buluşmamızdı. İYTE Rektörü Yusuf Baran ile Geleceğin Köyü’nü, bir diğer projem olan ve okul öğrencilerini tek bir platforma toplayacak olan IZTECH Social’i ve İzmir girişimcilik topluluğunu konuştuk. Kendisi destek vereceğini belirtirken, aynı zamanda dedeme selam gönderdi. Hayatımda ilk defa bu kadar samimi ve sıcakkanlı bir üniversite rektörü ile karşılaşmıştım. Ayrıca Yusuf hoca beni kendi Instagram profilinde de paylaşmıştı.
Geleceğin Köyü için çalışmaları hızlandırmıştık. Ne yapacağımız az çok belliydi, Anadolu’daki tüm etkinlikleri illere göre kullanıcılara özel olarak onlara sunan ve uygulama içinden katılabilecekleri, aynı zamanda topluluğun olduğu, aynı zamanda marketin olduğu bir mobil uygulama yapıyorduk. Kullanıcılar, etkinliklere katıldıkça ve toplulukta aktif oldukça puan kazanabilecek, bu puanlarla bağış yapabilecek, fidan dikebilecek ya da markette indirim kuponu olarak harcayabilecekti. Aslında bunun için hala çalışıyoruz, ama Kasım’daki o noktadan çok daha ileride bir noktadayız. Umuyoruz ki 2025 bize köyün çok aktif ve gerçekten yararlı şekilde kullanıldığı bir yıl olur.
21 Kasım günü Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nde proje nezdinde akademisyen görüşmesi gerçekleştirdik. 23 Kasım’da girişimcilik topluluğumuzun ikinci buluşmasını yaptık. 24 Kasım geldiğinde ben çok duygulanıyorum. Lisans yıllarımda staj yaparken öğrencilerimin gülen gözleri, Udemy’deki kurslarımdan yararlanan 4000’e yakın öğrenci. İnsanlara etki etmek çok büyük bir mutluluk kaynağı. Zaten Ekim başında karar verip hala daha en içime sinen işin Geleceğin Köyü olması bu yüzden. Bence bir iş sadece para getirmemeli, aynı zamanda insanlara yarar sağlamalı, etki etmeli, insanlarla iç içe olmalı. Kasım sonunda İzq’dan bir girişimcilik etkinliğinde katılımcı olarak yer almıştım, yine Kasım sonunda Girişimcilik Vakfı Gala’sına gidemesem de orada Geleceğin Köyü logosu ve şahsımın fotoğrafının belirtilip katılımcılara gösterilmesi benim için çok büyük bir ihya kaynağı oldu. Kasım’ı, Bayındır’dan eski ama samimi bir komşumuzun Bayındır’da yeni açtığı bir kafede, çok değerli arkadaşım Aytekin (Albulut)’in canlı müzik performansını dinleyerek kapattım.

Ve yılın son ayı. Köy için çalışmalar hız kazandı, uygulama iyice gelişiyor. Bir yandan da, kripto para alım satımını otomatikleştirmek için bir Python uygulaması yazdım, onunla yatırımlarımı kar odaklı şekilde otomatikleştirdim. 8 Aralık günü vakıftan çok değerli dostum Yasin (Bulat)’ı ağırladım. Her gelen misafirlerime buraları övüp buralara taşınmalarını sağlamak istiyorum, öyle ki cennet bile tatsız olur arkadaşların orada değilken. Urla’da öyle bir yer, harika bir yerde yaşıyorum fakat keşke İstanbul’daki arkadaşlarım da burada olsa diyorum. İnşallah diyelim. Yine çeşitli arkadaşlarımla takılmayla, kütüphaneye gidip gelme ile, derslere gidip gelme ile Aralık ayı tamamlandı. Aralık ayının en önemli olayı, Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde konferans vermem oldu. Lise arkadaşım Fatmagül’ün daveti ile, kulübünün etkinliğinde girişimcilik, bağlantı kurma ve kırsal kalkınmaya yönelik konferans verdim. Sabah 6’da kalkıp 11’de vardığım Afyon’dan akşam 5’de çıkıp 10-11 gibi Urla’ya vardım ve bu aradaki saatte konferans verip oradaki insanlarla bağlantı kurdum, Ortaklar’dan tanıştığım arkadaşlarımla buluştum. İşte, gün doldurmak diye buna denir.
Evet, iyisiyle kötüsüyle 2024 bitti. Güzel bir yıldı. Doğaya döndüğümü hissettiğim, özgürlük kelimesinin somutlaştığı, çok hızlı ve radikal değişikliklerin bir anda yaşandığı müthiş hızlı ve dinamik bir yıl oldu. Bir ay dağın başında mangal yakarken bir ay rektörle proje görüşmesi yaptım. Bir ay Manal koyunda İstanbul’dan arkadaşlarım ileyken bir ay Konak’ta İYTE’den arkadaşlarımla idim. Bir ay İzmir’de, bir ay Aydın’da, bir ay Afyon’da konferans verdim. Ticarete atılmayı denedim, olmadı bıraktım ama çok şey öğrendim. Çok küçük bir zaman zarfında ilişki tecrübem oldu, bunu tabii ki burada detaylandırmayacağım ama buradan da çok şey öğrendim. Kendimi olgunlaştırdım. Gezdim, okudum, gezerken okudum, öğrendiklerimi bir projede topladım ve hala daha onun üzerine çalışıyorum. Velhasıl, 2024 çok bol bir yıl oldu benim için.
Şimdi ise, geçen sene neler hedeflemişim diye bir bakayım dedim ama hiç gerek yok. Çünkü çoğu, şu yazıda 1000 yazı, şu kanalda 1000 video, aylık şu kadar gelir şeklinde tamamiyle ekonomi ve iş yönlü hedefler olmuş. Birkaç tane hobi hedefi de var, ama o hedeflerin hepsi arkadaşlar, o anın şartlarına göre verilmiş hedefler. Şimdi ise hayatım çok değişti. Birçok beklenmeyen planların ve projelerin içinde buldum kendimi. Bundan 4 ay önce Geleceğin Köyü diye bir şeyin emaresi okunmuyordu. İYTE’ye geleceğim belli değildi 6 ay önce. Ama şimdi, İYTE’nin neredeyse tamamıyla tanıştığım, hocalarla, rektörle, ekosistem ile içiçe olduğum, her gün farklı biri ile buluşup iş konuştuğum bir ortamın içinde buldum kendimi. Şimdi de 2025 hedeflerimi buna göre yazacağım.
Efendim, 2025 bir kere en başta sağlık ile gelsin diye başlamak istiyorum. 2024 sonlarına doğru kulak ağrısı hiç eksik olmadı benden. Şiddetli zamanlarında ise hiçbir şeyin önemi kalmadı nezdimde, yeter ki ağrı olmasın dedim. Bu yaşıma geldim gözümden yaş geldi. O yüzden ilk temennim sağlık.
İkincisi efendim huzur. Ailem ve arkadaşlarım bakımından huzurun içindeydim zaten, fakat Urla’ya taşınıp kendi düzenimi kurmam, iyi bir sosyal ve iş ortamına düşmem, önümün deniz arkamın orman olması ve organik ürünlerle beslenmem ile huzurun somut anlamını tam anlamıyla yakaladım. Konumdan bağımsız bu somutluğun ve huzurun devamını temenni ediyorum.
Üçüncüsü Geleceğin Köyü. Geleceğin Köyü, başta insanlara yapacağı etki, sonra da bir iş olduğu için maddi getirisi, ve en sonda uzun vadede fiziksel köyler kurma vizyonu ile hayatımın en büyük işi. Çok büyük umutlar besliyorum Geleceğin Köyü için. Detayları burada açıklamadım, bilerek yaptım çünkü daha bazı şeyler net değil. 2025, bu belirsizliklerin netleştiği, belli bir kitlenin yaratıldığı, insanların bu girişimden fayda sağladığı bir yıl olsun.
Diğer hedeflerim ise 2024’ün uzantısı olsa yeterli gibi aslında. Çünkü neyi hedeflesem hayatım değişiyor ve o değişen şey daha iyi oluyor. O yüzden, sağlık, huzur ve hayatımın işini devam ettirsem, diğer yaşadıklarımdan memnunum zaten. Ailem, arkadaşlarım, mahallem, hocalarım, herkesle çok şükür aram iyi. Zaten insan kendine iyi gelene iyi gidince her şey iyi oluyor. Düz, doğal ve içten olduktan sonra ne diye problem çıkar ki? Velhasıl, 2025’ten başka bir beklentim yok. Daha iyi maaşlı bir iş ya da daha çok para kazandıracak bir finansal plan hedeflemiyorum, çünkü 2024 içinde başladığım İYTE Sosyal, Python ile kripto alım satımı gibi çalışmalarımla bunu aşacağımı düşünüyorum. Ama, yine ne olur bilinmez de, belki de 2025 Haziran’ında ders dönemim bitip tamamen tez dönemine geçersem daha yüksek maaşlı daha profesyonel bir işe geçebilir, Urla’da tam anlamıyla bir düzen kurabilirim. Bunu hedef olarak belirmeyeceğim ama, bu sadece bir ihtimal olarak kalsın.
2025, sahteliklerin uzak olduğu, robot insanların, sürekli olumsuzluk basanların, hayattan zevk almayanların değil, hayattan zevk almasını bilenlerin, yüzü gülenlerin, duygularıyla, sevgileriyle, içtenlikleriyle olan insanların çemberimde olduğu, kendimin ve sevdiklerimin sağlığının yerinde, huzurlu, mutlu olduğu, azdırmayacak kadar az, üzmeyecek kadar çok ölçüde paramın olduğu, binlerce, on binlerce insanın yaptığım çalışmalardan, Geleceğin Köyü’nden yararlandığı, 2024’den daha da fazla yerde, üniversitede, kurumda konuşma yaptığım, hayallerimi insanlarla paylaşacağım, Anadolu’yu, kırsalı, üretimi, girişimciliği anlatacağım, güzel, umut dolu bir yıl olsun.
Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Mutlu seneler dilerim.