GİRİŞ SÖYLEMLERİM VE OZANIN HAYATI ÜZERİNE NOTLARIM
Merhaba değerli dostlar. Çok değer verdiğim bir insandan aldığım ilham ile, şiir, edebiyat ve özellikle Hasan Hüseyin Korkmazgil dünyasına merak saldım. Bu vesileyle, Nazım Hikmet ile aynı klasmanda yer aldırılan fakat popüler kültürde ne yazıkki pek adını duymadığım bu ozanın hayatını okumak istedim. Bu yazı, Mehmet Aydın’ın “Hasan Hüseyin Korkmazgil: Yaşamı – Sanatı” kitabı üzerinden aldığım notlar ve not aldığım yorumlar üzerine derlenmiş bir blog yazısıdır.
Notlarıma, önsözdeki şu parçayı alarak başlamak istiyorum. Bu parçada, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in yazarla olan bir anısında söylediği bir cümle ile ozanın Türkçe’ye ne kadar düşkün olduğunu görüyoruz:
“‘Aydın Hoca, şu çevirilerdeki “sankülot ve donsuz” sözcüklerine bir türlü ısınamadım. Bu özdeş sözcüklere nasıl bir karşılık düşünürsün?’ diye sordu. Ben de yanıt olarak, “baldırıçıplak, şellek” sözcüklerini söyleyince, “Yaşa be Hoca! Sağ olasın sen. Türkçemizdeki incelik ve zenginlik, hiçbir Batı dilinden aşağı değildir.”…
Şimdi, notlarıma ozanın hayatı ile devam etmek istiyorum.
Hasan Hüseyin Korkmazgil, 1927 Sivas – Gürün doğumlu. Aile çok yoksul, öyle ki 1929 kıtlığında söğüt yaprağı yiyerek hayatta kalma durumuna düşmüşler. Ozan, okuma yazmayı çok erken yaşta öğreniyor. İzzet Öz isimli öğretmeninin keman çalıp resim yapması ve her şeyi güzel okuması, Hasan Hüseyin’deki müzik, şiir ve resim ilgisini artırıyor. O yaşlarda asker mektuplarını ölçülü ve uyaklı yazıyor. Derslerinde genelde birinci, ayrıca okuma hırsı çok yüksek, öyle ki okullara gitmek için onlarca kilometrelik yolları yürüyor.
Lisede aruzu tanıyor.
Hecede Kerem, Karacaoğlan, Pir Sultan’a; aruzda Yahya Kemal’e; özgür koşukta Nazım Hikmet, İlhami Bekir ve Ercüment Behzat Lav’dan ilham alıyor.
Dikkatimi çeken bir anı. 1948 yazında Gürün’de 30 Ağustos kutlamalarına katılıyor. Törende beylik ve donuk konuşmalar yapılıyor (yazarın söylediğine göre). Hasan Hüseyin bu durum üzerine birden kürsüye çıkıp “Bu ülkeyi göksel varlıklar değil, Anadolu insanı kurtarmıştır.” diyor. Bunun üzerine Sebilürreşat dergisi bu olaya ithafen ozana “Liseden matrut, ne dediğini bilmeyen bir genç” diyor.
Korkmazgil, eğitim hayatı sonrası öğretmen oluyor. Fakat eserlerinden dolayı tutuklanır ve hapis cezasına çarptırılarak kamu haklarından yoksun bırakılıyor.
Cezaevlerinde kelepçeli yürütme, paçavra ile yakılma gibi işkencelere maruz kalıyor.
Aziz Nesin ve Adnan Cemgil ile tanışıp ahbap olması Nevşehir Cezaevi’nde Barışseverler Derneği ile oluyor. Bir bilgi daha, Hasan Hüseyin’e Korkmazgil lakabını veren kişi Aziz Nesin imiş.
Hapisten çıktıktan sonra iş için İstanbul’a gitse de parasızlıktan köprü altlarında yatıyor. Bu durumu ve izlenimlerini “Yedi Çatallı Kazık” şiirinde belirtiyor. 1960 yılına kadar kahvelerde, evlerde, otellerde, trenlerde resimler yaparak geçimini sağlıyor.
61 yılında Akis dergisinde çalışmaya başlıyor. Akis dergisinin sahibi Metin Toker. Metin Toker, İsmet İnönü’nün damadı. Ozanın şiirleri başka dergilerde de yayınlanmaya başlıyor.
İlk şiir kitabı Kavel. Hasan Hüseyin Korkmazgil’in ülke çapı ünü bu kitap ile sağlanıyor.
67’de Akis kapanınca, bir arkadaşı vesilesiyle Forum dergisi yöneticiliğine getirir. Ozan bunu pek istemese de yapar, ama Forum’da Nazım Hikmet Özel Sayısı’nı çıkardığı için dergi kapanır. Bunun sebebi, bankaların dergi bu sayıyı çıkardığı için sinirlenmesi ve dergiye olan parayı kesmesi. Dergiye toplu abone olup ilan veren en büyük müşteri bankalar çünkü. Ozanın bu tutumu bana yanlış geldi. Hedef doğru olsa da, hızlı alınmak istenen bir tavır, hızlı elde edilen bir başarısızlığa yol açmış. Sabırlı ve sistematik davranılıp uzun vadede idealler uygulanabilirdi. Ama ozan, Forum dergisinde olmasa da başka eserleriyle zaten ideallerini gayet başarılı bir şekilde halka geçirmiş biri.
Hasan Hüseyin Korkmazgil, Türkçe’ye düşkünlüğü ve önemi ile bilinmesine rağmen TDK tarafından üye olarak alınmıyor, her ne kadar çevresi desteklese de. Bu da trajikomik bir olay.
Sanatçının en verimli yılları 1981 ve 1982 arası.
26 Şubat 1984, 57 yaşındayken vefat ediyor.
HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL VE DAVRANIŞLARI
Hasan Hüseyin Korkmazgil, bir toplulukta kavga eder gibi konuşan, keskin bakışlı biri. Anladığım kadarıyla ilişki konusunda takıntılı. Kırıldığı ve bozuştuğu arkadaşlarıyla bir daha bir araya gelmek istemiyor. Ayrıca seminerlerden, topluluklardan veya kuruluşlardan kendisine bizzat salt teklif gelmediği sürece bulunmuyor.
Hasibe Ayten röportajında şöyle diyor: “Korkmazgil’in özlemi, ‘dünya insanlarının mutluluğuydu. Özlemine koşut özlemimiz.”
Eşi Azime Korkmazgil, yazarla röportajında şöyle diyor: “Dağınık, uykusuz ve ivecendi. Hep notlar alıp çevresine pek bakmazdı. Elinde sigara ve kalem, evde gezinmediği nokta yoktu. Pek az dışarı çıkardı. Çayı soğur, yemeği yarım kalır, acıktığının farkına varmaz ve bunun hatırlatılmasından hoşlanmazdı…..”
“…. Kişisel yaşamında en aşamadığı olaylardan biri de, Bedrettin Cömert’in 11 Temmuz 1978’de öldürülüşüdür. En büyük yarayı o zaman aldı, en az da o konuyu yazdı…”
“…bugün Nazım Hikmet ve Hasan Hüseyin, ayrı toplumsal çevre ve yazgıdan gelmiş olmalarına karşın, ellerini Türk şiirinde aynı gerçeğe daldırmış iki ozan, iki addır…”
Ozanın ayrıca dedikoduya ve kendisinin Nazım ile kıyaslanmasına olan bir sitemi var. Bu sitemini “El Sikkesiyle Gerdek Düşü Görenler” şiirinde belirtiyor.
Hasan Hüseyin’in en büyük motivasyonu okurları. Öyle ki, tüm gelen mektuplara, ne kadar uzak olursa olsun anında ve özenle cevap verirmiş.
Siyasi kariyer olarak Türkiye İşçi Partisi uğruna çok çalışmış.
ANILAR
Prof Dr. Gürler İliçin’den Hasan Hüseyin’e,
- Haberin var mı ağabey, kompütüre artık şiir bile yazdırıyorlarmış deyince, Hasan Hüseyin birden kükrer:
- Olamaz, o kompütür, benim duygu ve düşüncelerimi nasıl dile getirebilir, diye aşırı tepki gösterir.
Bu röportaj ben de şunu düşündürdü: şu anda, yapay zekanın etkisiyle kişisellik ve yaratıcılığın ölmesi tartışılırken, aslında bu konu ta 70’lerde 80’lerde gündem haline geliyormuş. Bilakis o yıllarda bilgisayar sadece yazma aracı idi. Demekki yaratıcılığın yok olma tehlikesi her devirde gündem fakat şükür ki yapay zeka, en azından şu aşamada insan duygularına, insan yaratıcılığına ve öznelliğe zamir olacak vaziyette değil.
Korkmazgil’in serbest piyasa eleştirisi de mevcut. Kitapta bu eleştirinin serbest piyasa eleştirisi olduğu söylenmiyor tabii ama her halinden anlaşılıyor:
“Bugün mektup aldım Ankara’dan; “Osmanlı’nın kuruluşundan beri, ilk olarak ekmek ve un fiyatları serbest bırakılıyor” diye yazıyorlardı. Ekmeğin ve tuzun, ucunu bırakanların sonu kötüdür bre Şef!… Ekmek ve tuz önemlidir Anadolu’da… Bunun da ucunu kaçıranlar, akşamla sabah arası yıkılacaklar demektir. Biter bu iş!…”
Hasan Hüseyin Korkmazgil, yaratıcı yönü ile para kazanan yönünü karşılaştırıp buna sitem duyuyor.
“Ben, iki kişiyim. Biri, ozan Hasan Hüseyin; öbürü, gazeteci ve mizah yazarı Hüseyin Korkmazgil. Hasan Hüseyin ile Hüseyin Korkmazgil sürekli olarak boğuşurlar birbirleriyle: ‘Zamanımı çalıyorsun!’ diye.”
Ozan, YABA dergisinde şiir yarışmasında jüri koltuğunda oturmuş. Jürilerden biri de Aydın Doğan. İş insanı olan sanırım, kitapta kim olduğu belirtilmemiş ama şimdi Doğan Holding onursal başkanı olan Aydın Doğan o yıllarda Milliyet’in başındaydı diye anımsıyorum. Dolayısıyla gazeteci kimliği ile jüri koltuğunda oturmuş olabilir. Bu kısmı tekrar araştıracağım, siz de bakabilirsiniz.
HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL VE ESERLERİNİN İNCELENMESİ
Hece ve aruz tıkandığı için özgür koşuğa geçer. Böylelikle dünya görüşü de büyük ölçüde etkilenir. Toplumsal içerikli somut şiirler ortaya çıkar. Lise sıralarında ulaştığı bu evreye “bilinç dönemi” der ozan.
İlk şiirini Erzincan Depremi dolayısıyla 1939 yılında yazmış.
Kendisi dolayımlı bir anlatıştan yana. Yani betimlemeci yazıyor.
Dört şairden etkileniyor. Bunlar,
Pir Sultan Abdal: Halk şiirinin incelikleri
Nazım Hikmet ve Attila İlhan: Çağdaş şiir özellikleri
Metin Eloğlu: Biçimsel açılım öğeleri
Sonradan toplumcu gerçekçilik çizgisinde kendi biçem ve kimliğini buluyor. Halk şiirinin verilerini çağdaş teknikle yoğurmuş, Attila İlhan’ın bireysellik ve modernist akımlara deygin öğelerinden uzaklaşmış, Metin Eloğlu’nun salt dil değiştirimlerini şiirselliğe hizmet edecek ölçüde olumlu yönde kullanıyor. Halk ve Nazım Hikmet damarı ise sonuna değin sürüyor.
En sevdiği renk mormuş.
Yüzyıllar boyu, bakımsız kalmış toprağıyla geri bıraktırılmış Anadolu insanının birikmiş sorunları, Hasan Hüseyin’in eserlerinde gür bir çığlık oluyor.
Hasan Hüseyin, gerçek şiiri şöyle belirtiyor: “Tutkuları yeteneklerinden büyük salt pazar kavgası arkasından koşan kimi sözde şairler, şiirimizi halktan kopararak, karınca duası ve bulmacaya çevirmişlerdir. Oysa gerçek anlamda şiir; diriliği, bitip tükenmezliği içinde insanı bütün varlığıyla sarıp kuşatmalıdır. Şiirin tadı, kısacık anlayışlarda saklı değil, tıpkı sevişme gibi duyumsamaların süreci içindedir.”
“Engebesiz, kıpırtısız, tekdüze bir yaşamdan, İstanbul musluklarından akan su kadar şiir akar. Gürültülü bir yaşamdan da Fırat Fırat şiir akar. Ben, saksıda buğday yetiştirmiyorum, tarlalar dolusu buğday ekip biçip kaldırıyorum.”
Hasan Hüseyin, halkın geleneksel kalıplara sıkısıkıya bağlı kalışının nedenini sosyal güvensizlik, korunma ve soyu sürdürme içgüdüsü olarak yorumluyor.
HASAN HÜSEYİN’İN ESERLERİNDE VERMEK İSTEDİĞİ MESAJLAR
Kavel’de emek,
Temmuz Bildirisi’nde yüreği ve içsel doğası,
Kızılırmak’ta sömürü ve yayılmacılık,
Ağlasun Ayşafağı’nda Anadolu kadını, (Ağlasun Ayşafağı’nın ismi, Hasan Hüseyin’in eşi Azime Hanım’ın memleketi Burdur’un Ağlasun ilçesinden gelir..”)
Oğlak’ta umut,
Acıyı Bal Eyledik’te acı ve hüzün,
Kelepçemin Karası’nda barış,
Koçero Vatan Şiiri ve Haziran’da Ölmek Zor’da insan ve sevgi,
Filizkıran Fırtınası’nda terör ve faşizm,
Acılara Tutunmak’ta siyasi cinayetler,
Işıklarla Oynamayın ve Kandan Kına Yakılmaz’da dışlanma, toplumsal mutluluğun özlemi
TEKNİK NOTLAR
Teknik notlar başlığı açarak teknik notlar almadığımı belirtmek istiyorum. Edebi ve şiir dünyasına teknik açıdan uzak olduğum için, ozanın eserlerini, eserlerinin detay incelemelerini, ölçü ve uyak gibi teknik bilgilendirmeleri not almadan, üstünkörü okudum. Kitabı alarak veya detaylı araştırma yaparak eserlerin teknik yapılarını inceleyebilirsiniz.
Bu bölümde gözüme çarpan bir not var, yazarın yazdığı:
“Korkmazgil, Hıristiyanlığın yaydığı kardeşlik savsözüyle; Anadolu’nun Yunus, Baba İshak, Şeyh Bedrettin, Pir Sultan, Teslimabdal ve Hacı Bektaş eğitiminden geçmiş insancıllığını karşılaştırır. Birincisinde kan, kölelik, sömürgecilik ve insan kıyımı; ötekinde hiçbir ayrıma yer vermeyen acıma, konukseverlik ve herkese kucak açma vardır.”
Yazarın diğer eser incelemelerinde de belirttiği üzere anladığım şey, doğru veya yanlış, ozanın birçok farklı şeye olumsuz eleştirel yaklaştığı. Taşlama sanatının gereği olarak kabul edilebilir fakat yukarıdaki alıntıda bahsi geçen Hıristiyanlığın kan, Anadolu insanının konuksever olma durumu, tarih itibariyle yanlıştır. Öyle ki, iki tarafın da tarihi beyaz ve siyahlarla doludur. Bir diğer bakılması gereken nokta, dünya barışı istenilen bir ortamda birinden kan, birinden öcü, birinden başka bir şey diye bahsetmek ne kadar doğru, tartışılır. Dünya barışı isteyip birçok farklı tarz ve tavırdaki insan ve toplulukları ayırmak bana göre yanlıştır. Bu yorumlarımı yazarın ozan hakkındaki anlatılarına göre yapıyorum, ozanı daha çok tanıdıkça bu fikirlerim ve yorumlamalarım da pek tabii değişebilir, fakat ilk izlenimlerim bunlardır.
Ozanın oldukça katıldığım bir halk eleştirici var: “Hasan Hüseyin’e göre karaborsa, vurgun, talan ve enflasyon sürüp giderken, ‘hayır’ demenin gücünü henüz tanımıyor ve çılgınca alkışlarla futbol çayırlarını dolduruyorsak, asıl golü spor takımı değil, biz yiyoruz demektir.”
Hasan Hüseyin’in güldürü eserlerine olan yorumlamasında özet olarak Aziz Nesin’den büyük ölçüde etkilendiğini söyleyebiliriz. Buruk gülmeceye, iğneliyici ve eleştirici ironiye yer veriyor. Aşağılayıcı ve hüzünlü gülmece tekniği kullanmaz.
Yergiyi de 36 farklı insan profiline karşı kullanıyor. Yukarıda bahsettiğim ayrımcı davranış bu aslında. 36 profili buraya yazmayacağım ama içerisindeki tüm insanları toplasak, dünyadaki insanların %70’i falan eder. Böylelikle dünya barışı söz konusu olamaz. Kafa karıştırıcı gerçekten.
Gezi kitabında petrolün tarihçesi, önemi ve Irak’taki işletilme evrelerinden söz ediyor. Irak – Türkmen dili ve şiiri hakkında bilgiler veriyor.
GÜLMECE KİTAPLARI
“Öhhhöööö!” ile sosyal içerikli olaylar,
“Made in Turkey” ile siyasi olaylar,
“Bıyıklar Konuşuyor” ile insanlar ve çevreler arasındaki kültür ve görgü ayrımlarını içeriyor.
Ozanın yayınlanmamış 5 çocuk öyküsü var. Ayrıca ozanın oyun yazarlığı tecrübesi de var. Oyun yazarlığına Halk Oyunları kurucusu Erdoğan Akduman’ın isteklendirmeleriyle başlıyor. Hızarcı, yazarın ilk sahne oyunu. İkinci oyunu “Yandı Ha Yandı”. TRT’de Rüştü Asyalı tarafından oynanan bir oyun bu.
SONSÖZ
Notlarım bu kadar. Teknik detaylar ve sözlükleri irdelemedim. Hasan Hüseyin Korkmazgil, çok saygı duyduğum bir insan oldu fakat hem kitapta derinlere inemediğim için, hem de yazarın gözünde fazla öznel okuduğum için ozanı daha çok incelemek istiyorum. Siz de aşağıda yorumlarda yanlışlarımı belirterek, notlarıma eklemeler yaparak, detaylandırarak bu notları geliştirmemize ve tüm okurlar için daha verimli olmasını sağlayabiliriz.