İçini Notlarla Doldurduğum Kitap: Nutuk

Kitapları altını çizerek okuma alışkanlığım devam ediyor, fakat bu alışkanlığı abarttığım ilk kitap Nutuk oldu.

Uzun zamandır aklımdaydı Nutuk’u okumak, çünkü kendime Atatürk’çü diyordum, eyvallah, ama içime sinmiyordu. Hep geç kalmış hissediyordum. Ama hiç de geç kalmamış olduğumu farkettim. Her ne kadar “Gençler için” sürümünü alsam da (Osmanlı Türkçesinden biraz yalıtılmış sürüm) kitap ağır. O yüzden, kitabı 2 aydır altını üstünü çize çize, altına üstüne not ala ala okuyorum.

Nutuk, Gazi Paşa’nın 19 Mayıs günü Samsun’a çıkmasıyla başlıyor. Durum analizi ve araştırmalar sonucunda, Heyet – i Temsiliye kuruluyor, gösteriler ve propogandalar yapılıyor. Sivas ve Erzurum Kongreleri gerçekleşiyor, ama bu girişimler sürerken Ali Galib olayı gibi önemli karşıt girişimler patlak veriyor. Akabinde meclis kuruluyor, İstiklal Mahkemeleri kuruluyor, İnönü savaşları, Sakarya savaşı, yenildiğimiz fakat sebeplerinin güzelce kitapta işlendiği Eskişehir savaşları, akabinde ilk saldırı savaşımız Büyük Taarruz, Nutuk’ta detaylarınca işleniyor.

Askeri safha bitiyor, Ankara imzalanıyor, Lozan imzalanıyor, Cumhuriyet kuruluyor, meclis içindeki tartışmalar, ülke içindeki durum, her olay, her durum ayrıntılı bir şekilde işleniyor.

Nutuk’ta bunlar anlatılırken, belge olarak genelde telgraf konuşmaları ve meclis tutanaklarını kullanmış Gazi Paşa.

Orda burda duyduğunuz birçok sözler, bizzat Nutuk’ta kaynağı gösterilerek söylenmiş. Dünya savaşı gelişen olaylar, Ali Rıza ve Damat Ferid’in kurduğu hükümetler, ayaklanmalar ve birçok Kurtuluş Savaşı olayı, direk birinci ağızdan Nutuk’ta anlatılıyor.

Her sayfada altını çizip not aldığım bölüm olduğu için notlarımı buraya yazamayacağım. Sadece, bu kadar not almaya değer bir eser olduğunu sizlere göstermekle yetineceğim.

Her Türk insanının kesinlikle ve kesinlikle okuması gereken bir eser.. Artık içime sinerek Atatürk’ün yolundayım diyebilirim.

Bu arada okuduğum kitap 632 sayfa. Başka başka yayınlar olabilir, fakat atam.gov.tr adresindeki Nutuk’la okuduğum kitabı karşılaştırmamın sonucunda sayfa çokluğu / azlığının cümle yazılış biçiminde olduğunu farkediyorum:

Kitap: Ordumuzun durumunu açıklığa kavuşturmak isterim

atam.gov.tr : Ordumuzun durumunu açıklamak isterim.

Gibi.

NUTUK NOTLARIM

Sivas Yolunda

.. ben önce, gerçekten Boğaz’ın tutulduğuna inanmadım. Bunun, hükümet merkezinin taraflısı olabileceğini tahmin ettiğim kimseler tarafından, yalnızca beni durmak zorunda bırakmak için uydurulmuş bir plan olduğunu düşündüm.

Manda Konusunun Kongrede Görüşülmesi

Tam bağımsızlığı mı, yoksa mandayı mı kabul edeceğiz ? Tespit edeceğimiz karar budur.

Bir de, diyelim ki biz içerde ve dışarıda tam bir bağımsızlık isteriz ama acaba kendi başımıza yapabilecek miyiz, yapamayacak mıyız ? Ondan önce, acaba bizi kendi başımıza bırakacaklar mı, bırakmayacaklar mı ?

… bu durumda, bugün bağımsızlığımızı kurtarsak bile, yine günün birinde bizi bölerler.

Kazım Karabekir Paşa’nın Tavsiyeleri

Heyet-i Temsiliye’nin gizli bir eylem komitesi kurulu olmayıp, hükümetin resmi iznini almış, yasal bir derneğin temsilcilerinden olmasından dolayı, özel kurala göre kararlar ve bildirilerin sorumlu bir kimse tarafından imzalanması yöntemi gerekli görülmüştü ve Temsilciler Kurulu’nun bildirge ve yayımlarına genel ve aslı esası olmayan bir ad verilmesiyle düşeceği yasadışı şeklinden dolayı… (Temsilin tanımı)

..hain hükümetin, melek yüzlü padişahımız efendimizi ne kadar küstahça bir cüretle hala aldatmakta olduklarını anlamayanlar kaldıysa, tamamıyla haberli olsunlar. (Kazım Paşa)

Mutasaarrıf -> sancak yöneticisi (tanzimattan sonra)

General Harbord Kurulu ve General’e Verdiğim Cevap

Bir millet varlık ve bağımsızlığını sağlamak için akla gelebilecek her türlü girişim ve özveriyi yaptıktan sonra başarılı olur. Ya başarılı olmazsa demek, o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Bundan dolayı, millet hayatta oldukça ve özverili girişimlerine devam ettikçe, başarısızlık söz konusu olamaz.

Kazım Karabekir Paşa’nın, benim hükümet işlerine karışmam konusundaki düşüncesi

Nitekim bildiğiniz ve eylemli olarak da görüldüğü gibi, biz önce ülkede milli örgütü kurduk, sonra meclisi topladık. Onu meclis hükümeti yaptık, ondan sonra da hükümeti kurduk.

Damad Mehmed Şerif Paşa milleti zehirliyor

Bu kadar kesin yıkılıp yok olma belirtileri karşısında aklı, sezgisi, vicdanı olan adamların, kendilerini aldatmalarına ihtimal verilir mi ? Bu gibi adamlar, gerçekten kendilerini aldatacak kadar aptal olurlarsa, onların ülkenin kaderini yönlendirmelerine, aklı eren, gerçeği, acıklı durumu görenler dayanabilirler mi ? Eğer bu adamlar gerçeği biliyorlar ve kendilerini aldatmıyorlarsa, milleti aldatarak koyun sürüsü halinde düşmanın pençesine bırakmaya canla başla çalışmalarına ne anlam verilebilir ?

1870 seferi, Fransa ile Almanya arasında 1870 – 1871 arasında yapılan bir savaştır. Bu savaş Fransa’nın yenilgisiyle sonuçlanmış, III. Napoleon iktidardan düşürülmüş ve Paris işgal edilmişti. Atatürk, 1919’da Osmanlı’nın durumunu bu olaya benzetiyor.

Milli Örgütün Düzenlenmesi

Şüphe yoktur ki, çeşitli milletlerden oluşan, birbirleriyle uyumlu ve ortak düşmanların uygulamaya çalıştıkları planın önemli bir noktası da, ülkede huzursuzluk ve güvensizlik olduğunu ve Hristiyan unsurlara saldırılarda bulunulduğunu, eylemli ve maddi suçlar ve olaylarla dünya önünde kanıtlamaya, bu durum ve hareketlerin Kuva-yı Milliye tarafından yapıldığına inandırmaya yönelikti.

Yahya Kaptan konusu

Yahya Kaptan’ın ortadan kaldırılması, hükümetin Kuva-yı Milliye’ye karşı bundan sonra alacağı saldırgan tutuma kanıt sayılmaktadır. Bu hareket, yabancılarda da şüphesiz Kuva-yı Milliye’nin, hükümetin gözünde önemsenemez ve yok edilebilir bir nitelikte görüldüğüne hükmedecektir. Bu sebeple, gerekli tedbirler alınmalıdır.

Ankara’ya Geliş

İstanbul’da toplanacak mecliste, yurdun bütünlüğünü, devlet ve milletin bağımsızlığını sağlamak demek olan koruma ve savunma amacı için birlik ve kararlı bir grup kurmayı biricik çare olarak düşündük.

Genel durumu yönetme sorumluluğunu üstlenenler, en önemli hedefe ve en yakın tehlikeye elden geldiğince yakın olmalıdırlar.

İnsaf ve merhamet için yalvarmakla millet işleri, devlet işleri görülemez, millet ve devletin onur ve bağımsızlığı güven altına alınamaz.

İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir ilke yoktur. Türk milleti, Türkiye’nin gelecekteki çocukları, bunu bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar.

.. tersine güney bölgelerinde yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, korunmalarından da cesaret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanları rahatsız etmekteydiler. İntikam düşüncesiyle, her yerde acımasızca öldürme ve yok etme siyaseti takip etmekteydiler. Maraştaki acıklı olay, bu sebeple olmuştu.

Salih Paşa sadrazam oluyor

.. Ben aslında, İstanbul Hükümetinin yaşayacağından umutlu değildim. Osmanlı Devleti’nin ömrünü tamamladığına, çoktan beri inanmıştım. Osmanlı Devleti’nin sadrazamlık makamına geçmek gibi zayıf ve anlamsız bir düşüncenin, benim kafamda yeri olmayacağı doğaldı.

.. Doğu Trakya, itiraz ve tartışma kabul etmeksizin ülkemizin bir parçasıdır. Batı Trakya ise bir anlaşmayla, bir zamanlar bırakılmış olan yerdir.

Celaleddin Arif Bey ile görüş ayrılığı

Meclisin hukuka uygunluğu:
.. Bir olağanüstü meclisin toplanması her ne kadar yerindeyse de böyle bir meclisin yetkisi, elden geldiği kadar yasadan kaynaklanmalıdır. Gerçi, bizim anayasamızda böyle olağanüstü bir meclis toplanabilmesi konusunda bir madde yoksa da, başka anayasalardaki örneklerden yararlanılabilir. Mesela Fransız anayasasına göre, meclis yasadışı olarak kapatılır ya da bir saldırıya uğrarsa, bu meclis üyelerinden kurtulabilenler, vilayet ve liva meclisleri yönetiminden seçilen ikişer üyeyle birlikte uygun bir yerde toplanır ve meclisin yeniden açılması ya da saldırının ortadan kaldırılması için gerekli kararları alırlar. Bu meclisin kararları kesindir ve bu meclisin kararlarına uymayanlar yurda ihanetle suçlanırlar.

Cuma selamlığı -> padişahın, her hafta Cuma namazı kılmaya gidişi sırasında yapılan görkemli tören. Bu törenler, 1924 yılına kadar kesintisiz sürmüştür.

Türk milletinin takip etmesi gereken siyasal ilke: Milli siyaset

Doğu kavimleri arasında, Türk öğesinin başta ve en güçlü olduğu bilinmektedir.

Karşı saldırı ihtimalini düşünmeden ve güvenilir tedbir bulmadan hareket edenlerin sonu, yenilerek bozguna uğramaktır, yok olmaktır.

Batı’nın Araplara karşı saldırısı, Endülüs’te acı ve ibret verici, tarihsel bir felaketle başladı ama orada bitmedi. Takip, Afrika’nın kuzeyinde devam etti.

Türlü milletleri ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu türlü unsur kütleleri aynı hukuk ve şartlar altında bulundurarak güçlü bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasal görüştür ama aldatıcıdır. Hatta hiçbir sınır tanımayarak, dünyadaki bütün Türkleri dahi bir devlet olarak birleştirmek, ulaşılması mümkün olmayan bir hedeftir. Bu yüzyılların ve yüzyıllarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylarla ortaya koyduğu bir gerçektir.

Yorum: Atatürk’ün dinsel saldırılara karşı tedbiri, Anadolu’daki din bilgilerinin fetvasını alarak karşı saldırıya geçmekti. Dine karşı din

Çerkez Edhem Bey ve kardeşlerinin ilk defa dikkat çekmeye başlayan kimi tavır ve davranışları

.. kendilerinin herkesin üstünde birer kahraman oldukları düşüncesine kapılmışlar ve bu düşüncelerini açıktan açığa, herkese söylemekten çekinmemeye başlamışlardı. Doğrudan doğruya valilere ve herkese emirler veriyorlar ve emirlerini yerine getirmeyenleri idam edecekleri tehdidini de ekliyorlardı.

Trakya’daki kolordumuzun askerliğin gereklerini yerine getirememesinin ve yurtseverlik namusunu koruyamamasının tek sorumlusu, Cafer Tayyar Paşa’dır.

Efendiler, kumandanlar askerliğin görev ve gereklerini düşünüp uygularken, beynini siyasal görüşlerin etkisi altında bulundurmaktan kaçınmalıdırlar. Siyasetin gereklerini düşünen başka görevliler olduğunu unutmamalıdırlar.

Cumhuriyet’in ilanı, Kazım Paşa gibi önemli kişilere sorulmamıştı.

Saygıdeğer milletime tavsiyem

Efendiler, yeri gelmişken, saygıdeğer milletime şunu tavsiye ederim ki bağrında yetişerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki asıl özü çok iyi incelemekten bir an geri durmasın.

Cephe karargahına hareket

Savunma hatlarımız, kısım kısım kırılıyordu ama hemen arkasından, kırılan her kısım, en yakın bir uzaklıkta yeniden kuruluyordu. Hattı savunmaya çok umut bağlamak ve onun kırılmasıyla, ordunun büyüklüğüne uygun bir uzaklığa geri çekilme düşüncesini kırmak için ülkenin savunmasını başka bir şekilde ifade ve bu ifademde ısrar ve şiddet göstermeyi yararlı ve etkili buldum. Dedim ki:

Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. Bu satıh, bütün yurttur. Yurdun her karış toprağı yurttaşın kanıyla ıslanmadıkça, bırakılamaz. Onun için, küçük ya da büyük her birlik, bulunduğu mevziden atılabilir ama küçük ya da büyük her birlik, ilk durabildiği noktada düşmana karşı yeniden cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda kaldığını gören birlikler, ona uyamaz. Bulunduğu mevzide, sonuna kadar dayanmak ve direnmek zorundadır.

Ben ilk defa bu işe başladığım zaman, en akıllı ve düşünceli birtakım kimseler, bana sordular “Paramız var mıdır ? Silahımız var mıdır ?” “Yoktur” dedim, o zaman “o halde ne yapacaksın ?” dediler. “Para olacak, ordu olacak ve bu millet bağımsızlığını kurtaracaktır.” Dedim. Görüyorsunuz hepsi oldu ve olacaktır.

Lozan’a TBMM ile birlikte İstanbul hükümetinin de çağırılması, Saltanatın kaldırılmasını şart kılıyordu.

Ortak kurula anlattığım gerçek

Hulagu’nun, Halife Mutasım’ı idam ederek yeryüzünde halifeliğe son verdiğini ve 1517’de Mısır’ı ele geçiren Yavuz, orada unvanı halife olan bir sığınmacıya önem vermeseydi, halifelik unvanının zamanımıza kadar miras kalmış olamayacağını anlattım.

Osmanoğulları, zorla Türk milletinin egemenliğine ve saltanatına el koymuşlardı ve bu zorbalıklarını altı yüz yıldan beri sürdürmüşlerdi.

Din oyunu aktörleri, halifeyi bütün İslam dünyasının hükümdarı yapmak istiyorlardı.

Ama bunca yüzyıllarda olduğu gibi, bugün dahi milletlerin bilgisizlik ve tutuculuğundan yararlanarak, binbir türlü siyasal ve kişisel amaç ve çıkar sağlamak için dini alet ve araç olarak kullanma girişiminde bulunanların, yurt içinde ve dışında var olması, bizim bu zeminde konuşmamızı, ne yazıkki henüz gereksiz kılmıyor. İnsanlıkta, din konusundaki uzmanlık ve bilgi, her türlü boş inançlardan sıyrılarak gerçek bilim ve fen ışığıyla temizlenip mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır.

“Birleşik dünya hükümeti” hayalinin tatlı olduğunu inkar edecek değiliz.

Hiçbir yerde beş yıl oturamayacak kadar çalışmış bulunuyorum, ben sanıyordum ki bu hizmetlerimden dolayı milletimin sevgisini ve ilgisini kazandım.

Hareket ordusuna bu ismi veren bendim..

Eski usülle heyet-i vekilenin seçilmesi, cumhuriyetin kurulmasına teşvik oluyor.

… Bundan dolayı, bir her araçtan, yalnız ve ancak bir bakımdan yararlanırız, o da şudur: Türk milletini, uygar dünyada layık olduğu yere yükseltmek ve Türk Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün daha da güçlendirmek ve bunun için de istibdad düşüncesini öldürmek..

10 Kasım 1938, Saat 09.04.59

10 Kasım Cumartesi sabahı, saat 7:30’da Dolmabahçe Sarayı’na varmış bulunuyordum. İzmir Marşı okuyan ilkokul çocukları, yürümekte güçlük çeken azimli yaşlılar, her yerinde rozet ve bandana bulunan insanlar. “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diye bağıran insanlar. Evet, bende Mustafa Kemal’in askeriyim. Tamam, ben de rozet ve envai çeşit aksesuar takıp geldim. Hatta bunlarla bir güzel fotoğraf çekildim, Instagram’a fotoğraf ve hikaye attım. Peki bunlar yeterli mi ?

9:05’de saygı duruşunda durduktan sonra, 9:20 civarında orta yerde andımız okuduk ve saraydan ayrıldım. Baktım ki, Fox TV muhabiri ve kameramanı ortalıkta dolaşıyor. “Neden bir röportaj vermeyeyim ki ? Konuşmuş olurum” diye düşündüm. Konuştuğum konu, yukarıda bahsettiğim konu. Tabi sabah ya da akşam haberlerinde beni yayınlamamışlar, ona da üzüldüm, bu da ayrı konu.

Biz gerçekten, rozet takarak, Atatürk fotoğrafı paylaşarak, Atatürkçüyüm diyerek, Atatürk’ün göstermiş olduğu yolda, gösterdiği vizyon ve hedefe yürüdüğümüze inanıyor muyuz ?

Atatürk’ün gösterdiği yol, törenden törene Instagram’da hikaye ya da fotoğraf paylaşmak değil. Atatürk’ün gösterdiği yol, hangi işi biliyorsan o işi en iyi şekilde yapmaktan ileri gelir. Eğer yazılım geliştiricisiysen, en iyi yazılımı yapma yolunda çaba sarfetmektir. Eğer doktorsan, bir insanı iyileştirebilmek, onu iyileştirdikten sonra hastanın yüzündeki gülümsemeyi görebilmektir. Göremesen bile, emek sarfettiğini bilmektir. Eğer temizlik görevlisiysen, her yeri ne kadar temiz yaptığının farkında olup akşam yatağında huzur dolu bir şekilde uyumaktır. Gerçek vatanseverlik işte budur.

Vatanınını en çok seven, görevini en iyi yapandır.

Toprağın bol olsun Atam..

Mustafa Kemal Atatürk’ün Girişimcilik Hakkında Eşsiz Sözleri

En zor zamanlarda, en zor koşullarda Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal ATATÜRK, bana göre tarihin en büyük girişimcilerinden biridir. Yani Atatürk’ü girişimci diye yorumlamak yanlış olmaz. Bunun üzerinde bende küçük bir araştırma sonucunda Ulu Önder’in bazı girişimcilik ile ilgili sözlerini derledim ve paylaşayım dedim.

İşte Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün o eşsiz sözleri;

● Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak!

● Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.

● “Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! .. Bu belli. Fakat zekânı unut! .. Daima çalışkan ol…”

● Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.

● Okul, genç beyinlere insanlığa saygıyı, millet ve ülkeye sevgiyi, bağımsızlık onurunu öğretir.

● Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar.

● Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.

● Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur.

● Tüketici yaşamak iyi değildir. Üretici olalım.

● Dünyada herşey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir.

● Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız.

● Zafer, “Zafer benimdir” diyebilenindir. Başarı ise, “Başaracağım” diye başlayarak sonunda “Başardım” diyebilenindir.

● “Türk kuvvet ve zekasının yenmediği ve yenemeyeceği güçlük yoktur.”

Ruhu şad olsun.

“Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk Milleti duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti’nin nefesinin sönmeyeceğini onun ebedi olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.”
1935