Mesele İmamoğlu Değil

Aşağıdaki videoda, çeşitli kaynakları, gözlemleri, deneyimlerimi ve bilgimi kullanarak Türkiye’deki adaletin adaletsizliğini anlatmaya çalıştım. Mesele Imamoğlu değil, mesele adaletsizlik. Bu videodan sonra yorumlarda oldukça fazla “Ekremci köpek, fonlanmış köpek, cahil herif” gibi hakaretlere de maruz kaldım.

Resmi kaynakları, lisans, yüksek lisans, Erasmus, iş dünyası, esnaf, sanayi ve birçok farklı ortamdaki farklı insan tipi gözlemimi, siyasi durumu, tarihi ve birçok farklı faktörü göz önüne alarak bu videoyu çektim. Bu videoda, kimseye hakaret etmedim, kimseyi yermedim. Özdağ gibi, İmamoğlu gibi siyasetçilerin saçma sebeplerle, hukuksuzluklarla sindirilmeye çalışılmasından, haksızlıklardan, rüşvetlerden, kuralsızlıklardan, bu kavramların halka kadar inmesinden, denetimsizlikten bıktım. Doğru üslupla, genel bir sistem eleştirisi ve son yıllarda ülkemizde bariz bir şekilde görülen hukuksuzluğa ve adaletsizliğe yönelik düşüncelerimi veriler ve gözlemlerim ile sundum. “Burası bunun mecrası değil” diyenleriniz olacaksa, bu eleştirileri yapmadığımız taktirde herhangi bir şey için herhangi bir mecra bulamayacağımızı belirtmek isterim.

Video Özeti (AI):

Video, Türkiye’deki hukuk ve siyasi sistemi ele alarak Ekrem İmamoğlu’na karşı yapılan yargı uygulamalarını ve AKP dönemindeki hukuksuzlukları eleştiriyor. Video, İmamoğlu’nun yolsuzluk, rüşvet, para aklama ve terörizm suçlamalarıyla yargılandığını tartışıyor, bu iddiaların zamanlamasının manidar olduğunu ve siyasi bir motivasyonla yapıldığını öne sürüyor.

Video ayrıca AKP döneminde gerçekleştirilen 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları, Ergenekon davaları gibi skandallara, yargı bağımsızlığının zedelendiğine ve siyasi amaçlarla yargının kullanıldığına işaret ediyor. İnsan hakları ihlalleri, deprem sonrası gözaltılar, gazetecilere yönelik baskılar ve yolsuzluk olaylarına da değiniliyor.

Konuşmacı, gençlerin ve halkın sistemli bir şekilde baskıya maruz kaldığını, umutsuz durumlardan kurtulmanın, çalışma ve doğru bilgiyi kullanarak mümkün olacağını vurguluyor. Ayrıca yurt dışına gitmenin kalıcı bir çözüm olmadığını ve Türkiye’nin köklü sorunlarını çözmek için dönüp mücadele edilmesi gerektiğini belirtiyor.

Son olarak, video sokakta yaşama ve sivil toplumun bilinçsizlikleri gibi konulara da değinerek bireysel ve toplumsal sorumlulukların önemini vurguluyor ve izleyicilere umudu kaybetmeme çağrısında bulunuyor.

Kaynak (Tarafımca Araştırılmış Olup AI Tarafından Düzenlenmiştir)

Aşağıdaki metin, Türkiye’de son dönemde yaşanan bazı siyasi ve hukuksal tartışmalara dair muhalif bir bakış açısını yansıtır. Burada yer alan bilgi ve veriler, kamuoyunda sıkça tartışılmış olan rapor, haber ve belge kaynaklarına dayanmaktadır. Elbette her siyasi ve hukuki süreçte olduğu gibi, bu konularda farklı değerlendirmeler ve görüşler de mevcuttur.

Ekrem İmamoğlu’na Karşı Yapılan Hukuksuzluk İddiaları

1. Seçim Sürecindeki Gelişmeler

31 Mart 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Seçimi iptal edilerek 23 Haziran’da yeniden seçim yapılması, Türkiye’de uzun süre tartışma konusu oldu. Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) gerekçeli kararında “sandık kurulu üyelerinin usulsüz atandığı” iddiası öne sürüldü. Ancak pek çok hukukçu ve siyasi yorumcu, aynı sandık kurulu üyeleriyle yapılan ilçe belediye başkanlığı veya muhtarlık seçimleri geçerli sayılırken, yalnızca büyükşehir seçim sonuçlarının iptal edilmesinin çelişkili olduğuna dikkat çekti.

• Bu iptal kararı sonrasında, Ekrem İmamoğlu ikinci seçimde de net bir farkla yeniden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Kamuoyunda, “31 Mart seçimleri Ekrem İmamoğlu’na karşı haksız biçimde iptal edildi” iddiası, o dönemde yapılan kamuoyu yoklamalarında (örneğin KONDA, Metropoll gibi araştırma şirketlerinin anketleri) seçmenlerin önemli bir kısmı tarafından da paylaşıldı.

2. Görev Süreci Boyunca Açılan Davalar

• İmamoğlu’nun göreve gelmesinden sonra hakkında açılan davalar ve soruşturmalar, siyasi muhalefet tarafından “sindirme girişimi” olarak değerlendirildi.

• Örneğin, kendisine yöneltilen “Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret” iddiasıyla açılan dava, siyaseten üretilmiş bir dosya olduğu gerekçesiyle pek çok hukukçu tarafından eleştirildi.

• Ayrıca İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde başlattığı incelemeler, görev değişiklikleri ve mali denetimler sonrasında, belediyeye yönelik çok sayıda teftiş ve inceleme yapıldığına dikkat çekildi. Siyaset bilimciler, bu sayıyı geçmiş dönemlerle karşılaştırdı ve “önceki başkanların görev döneminde bu kadar sıklıkla müfettiş incelemesi olmuyordu” diyerek rakamların dengesizliğini vurguladı.

3. Kamu Kaynaklarının Kullanımıyla İlgili Çifte Standart İddiası

• İmamoğlu’nun seçilmesiyle birlikte, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) bazı yetkilerinin kısıtlanması veya merkezi idareye devri de muhalefet cephesinde tepki çekti. Meclis çoğunluğunun başka bir partide (AKP) olması nedeniyle, İBB Başkanlığı’nın bazı projeleri onay alamadı ya da geciktirildi.

• Örneğin, İBB’nin kullandığı borçlanma yetkilerinin kısıtlanması, bütçe düzenlemelerinde yaşanan zorluklar, toplu ulaşım sübvansiyonları gibi konularda meclisin karar almada engelleyici davrandığına dair veriler paylaşıldı. Medyada çıkan haberlere göre (örneğin Haziran 2020 döneminde), İBB’nin talep ettiği bazı projeler için kredi onayları defalarca mecliste reddedildi.

Recep Tayyip Erdoğan Döneminde Yaşanan Hukuksuzluk İddiaları ve Örtbas Tartışmaları

1. Yargı Bağımsızlığına Yönelik Eleştiriler

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı meselesi, özellikle 2010’ların ortalarından beri Türkiye’de yoğun bir şekilde tartışılıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu raporlarında, Türkiye’deki hâkim ve savcılar üzerindeki baskıya, tensip ve atamalardaki siyasi etkilere sık sık atıf yapıldı.

• Adalet sistemindeki sorunlar, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarına yakın olduğu iddia edilen yargı mensuplarının kritik davalarda verdikleri kararlar ile gündeme geldi. Örneğin, 2013’teki 17-25 Aralık soruşturmaları kapsamında ortaya çıkan ses kayıtları ve delillerin mahkemede kabul edilmemesi, soruşturmaya ilişkin dosyaların takipsizlikle sonuçlanması, muhalefet partileri tarafından “yolsuzluk iddialarının üzeri kapatılıyor” şeklinde yorumlandı.

2. Basın ve İfade Özgürlüğü Kısıtlamaları

• Türkiye, uluslararası kuruluşların yayımladığı basın özgürlüğü endekslerinde son yıllarda ciddi gerileme yaşadı. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından açıklanan Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye, 2022 yılında 180 ülke arasında 149. sırada yer aldı. 2013’te 154. sıradaydı; yani bu endekste yıllar içinde dalgalanmalar olsa da genel tabloya bakıldığında düşük sıralarda kalmayı sürdürüyor.

• Aynı zamanda Freedom House tarafından yayınlanan “Dünyada Özgürlük” raporlarında Türkiye, “kısmen özgür” kategorisinden “özgür olmayan ülke” kategorisine geriledi. Bu gelişmeler, özellikle hükümet karşıtı gazetecilerin tutuklanması, medya kuruluşlarına kayyum atanması, eleştirel TV kanallarının kapatılması gibi hamlelerle açıklanıyor.

3. Siyasi Davalar ve Tutuklamalar

• AKP hükümeti döneminde, önde gelen siyasetçi, gazeteci, akademisyen ve aktivistlere yönelik toplu tutuklama kararları muhalefet ve uluslararası kuruluşlar tarafından “siyasi baskı aracı” olarak nitelendirildi.

• Örneğin, Gezi Parkı protestolarına katılan veya destek veren birçok kişi hakkında zaman içinde farklı suçlamalarla davalar açıldı. İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) ve Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), bu davalardaki delillerin yetersizliğine dikkat çeken raporlar yayınladı.

• Ayrıca, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının bazı yerel mahkemeler tarafından uygulanmaması, “hukukun üstünlüğüne aykırı hareket” olarak değerlendirildi. Bu durum, başta gazeteci ve siyasetçilerin (örneğin Osman Kavala, Selahattin Demirtaş gibi) uzun tutuklulukları üzerinden tartışma yaratmaya devam etti.

4. İhale Süreçlerinde Şeffaflık Eksikliği

• Recep Tayyip Erdoğan döneminde Türkiye’de kamu ihalelerinin önemli bir kısmı “istisnai” yöntemlerle yapıldığı gerekçesiyle eleştiri konusu oldu. Sayıştay raporlarında yer alan verilerde, genel bütçeyle finanse edilen bazı büyük projelerin (örneğin şehir hastaneleri, köprü ve otoyol projeleri) ihale süreçlerinin yeterince şeffaf olmadığı, denetim raporlarında eksik bilgiye rastlandığı belirtildi.

• Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International) tarafından her yıl yayımlanan Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye, 2013 yılından bu yana düzenli bir şekilde gerileme yaşamıştır. 2013’te 53’üncü sırada yer alan Türkiye, 2022 raporunda 101’inci sıraya kadar düşmüştür. Bu düşüş, hem yolsuzluk iddialarının soruşturulmaması hem de ihalelerdeki şeffaflık eksikliğiyle ilişkilendirilmiştir.

Sonuç ve Değerlendirme

Ekrem İmamoğlu’na karşı yürütülen hukuki süreçler, muhalif kesimler tarafından “siyasal rekabeti yargı yoluyla baskılama” girişimi olarak yorumlanmaktadır. Seçim iptalinden hakaret davalarına, belediye kaynaklarının kullanımının kısıtlanmasından inceleme ve soruşturmalara kadar pek çok olay, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı yürüten İmamoğlu’nun çalışmalarını zorlaştıracak yönde gelişmiştir. Bu süreçte göze çarpan en temel eleştiri, yargı bağımsızlığının zedelenmiş olduğu ve iktidarın siyasi amaçları doğrultusunda devreye girdiği iddiasıdır.

Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı döneminde yaşanan hukuksuzluk ve örtbas tartışmaları ise yargının tarafsızlığı, basın ve ifade özgürlüğü alanındaki kısıtlamalar, büyük projelerin ihale süreçlerinde şeffaflık eksikliği ve yolsuzluk soruşturmalarının akıbetiyle gündeme gelmiştir. Uluslararası raporlar, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları karnesinin giderek gerilediğine işaret ederken, bu durumun temel nedenleri arasında yargı bağımsızlığına gölge düşmesi ve iktidara yönelik eleştirilerin baskılanması gösterilmektedir.

Tüm bu veriler ve raporlar, Türkiye’de siyasal kutuplaşmanın ciddi boyutlara ulaştığını; hukukun üstünlüğü ve demokrasinin gelişimi açısından bağımsız ve tarafsız kurumların önemini bir kez daha vurgulamaktadır. Muhalefet cephesi, özellikle yerel yönetimlerde başarı kazanan isimler üzerinden yargı veya merkezi idare baskısı uygulandığını savunurken, iktidar tarafı ise yapılan işlemlerin hukuki çerçevede ve “kamu yararı” amacıyla olduğunu dile getirmektedir.

Neticede, Türkiye’nin içinde bulunduğu bu süreçte herkesin üzerinde uzlaşabileceği konuların başında, yargıya güvenin yeniden sağlanması, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim yapısının kurulması, ifade özgürlüğünün korunması ve seçim süreçlerinin her aşamasında adil ve eşit rekabetin garantilenmesi gelmektedir. Bu hedeflere ulaşılması, ülkedeki demokratik standartların yükselmesine ve toplumsal barışın güçlenmesine katkı sağlayacaktır.

Aşağıdaki metinde, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı dönemi boyunca medyaya, sivil toplum örgütlerinin raporlarına, uluslararası kuruluşların indekslerine ve çeşitli resmî kurumların (örneğin Sayıştay) denetim raporlarına yansıyan “usulsüzlük” veya “yolsuzluk” iddialarını ana başlıklar hâlinde toparlamaya çalıştım. Elbette “tüm usulsüzlükleri” tek bir metinde eksiksiz sıralamak pratikte mümkün değildir; ancak tartışma konusu olmuş başlıca örnekler ve bunlara dair kamuoyunda paylaşılan temel veriler aşağıdaki gibidir. Burada yer alan noktalar, çoğunlukla muhalefet partilerinin, sivil toplumun ve basının gündeme getirdiği iddialardır; hükümet sözcüleri veya ilgili kurumlar bu iddiaların önemli bir kısmını “gerçek dışı” ya da “siyaset amaçlı manipülasyon” olarak reddetmektedir.

1. 17-25 Aralık (2013) Yolsuzluk ve Rüşvet İddiaları

1.1 Soruşturmaların Başlaması

• 17 Aralık 2013’te İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında, kamuoyunda tanınmış bazı isimler (bakan çocukları, iş insanları, bürokratlar) gözaltına alındı.

• 25 Aralık 2013’te ise ikinci dalga soruşturmada dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresine dair çeşitli iddialar gündeme geldi.

1.2 İddialar ve Deliller

• Operasyonlarda ele geçirildiği öne sürülen para sayma makineleri, ayakkabı kutularında saklandığı iddia edilen milyonlarca dolar ve ses kayıtları, basına geniş ölçüde yansıdı.

• Soruşturma dosyalarında, rüşvet karşılığında bazı imtiyazların sağlandığı, ihalelere fesat karıştırıldığı iddia edildi.

• Bu soruşturmalar, kısa süre içinde “görevden alma” ve “soruşturma savcılarının değiştirilmesi” gibi işlemlerle karşılaştı; akabinde dosyalar takipsizlikle sonuçlandı.

1.3 Uluslararası Raporlar

Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International), 2013’ü takip eden yıllarda Türkiye’nin Yolsuzluk Algı Endeksi’nde keskin bir düşüş yaşadığını rapor etti. Türkiye, 2013’te 53. sıradayken sonraki yıllarda 80’lerin, 90’ların ve en sonunda 100’lerin gerisine kadar düştü.

• Avrupa Birliği İlerleme Raporları ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yıllık insan hakları ve yolsuzlukla ilgili bölümlerinde de 17-25 Aralık soruşturmaları sonrasında yargı bağımsızlığının zayıfladığına dair tespitler yer aldı.

2. Kamu İhalelerinde Usulsüzlük ve Şeffaflık Sorunları

AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin büyük altyapı projeleri (köprüler, otoyollar, havaalanları, şehir hastaneleri vb.) yoğun şekilde hayata geçirildi. Ancak bu projelerin ihale süreçlerine ilişkin sık sık “şeffaflık eksikliği” ve “kamu zararına yol açma” iddiaları dile getirildi.

2.1 İhale Kanunu’ndaki Değişiklikler

• 2002 yılından itibaren 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu defalarca değiştirildi. İlgili kanunda yaklaşık 190’dan fazla değişikliğin yapıldığı ve “istisna” kapsamının giderek genişletildiği belirtilmektedir.

Sayıştay raporları da bu değişikliklerin kamu ihalelerinde rekabeti azalttığını, doğrudan temin veya pazarlık usulü yoluyla “davet” edilen firmalarla sözleşmeler yapıldığını ortaya koydu.

2.2 Şehir Hastaneleri ve Yap-İşlet-Devret Projeleri

Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) veya Yap-İşlet-Devret (YİD) modeliyle inşa edilen köprüler, otoyollar, havaalanları ve şehir hastanelerinin finansman ve sözleşme detayları uzun süre gizli kaldı.

• Resmî Gazete’de yer alan bilgilere göre, projelerde “kur garantisi” ve “hasta garantisi” (ör. şehir hastanelerinde günlük/aylık belirli sayıda hasta taahhüdü) gibi uygulamalarla, projeleri üstlenen şirketlere devlet bütçesinden uzun yıllar boyunca düzenli ödeme yapılacağı belirtildi. Bu sözleşmelerin bir kısmı, “ticari sır” veya “devlet sırrı” gerekçesiyle kamuoyuyla ayrıntılı şekilde paylaşılmadı.

• Muhalefet partilerinin ve uzmanların hesaplamalarına göre, bu modelle yapılan bazı projelerde (örneğin İstanbul’daki 3. havalimanı, şehir hastaneleri) kamu zararının milyarlarca TL’yi bulacağı iddia edildi. Sayıştay’ın denetim raporlarında da kamu yükümlülüklerinin büyüdüğüne dair vurgular bulunuyor.

2.3 Kamu Bankaları ve Krediler

• Devlete ait bankaların (Ziraat Bankası, Halkbank, VakıfBank vb.) belirli şirketlere verdikleri büyük krediler, bazen geri ödenememe riski veya erteleme/taksitlendirme kararları nedeniyle eleştiri konusu oldu.

• En çok tartışılan örneklerden biri, medyada “Demirören Grubu”nun aldığı büyük kredinin geri ödenmesinde sorunlar yaşandığı iddiasıdır. Bu iddialara göre, söz konusu kredilerle medya satın alımları ve diğer faaliyetler finanse edildi.

• Hükümet kanadı bu kredilerin “piyasa koşulları” doğrultusunda verildiğini belirtirken, muhalefet ve basında yer alan haberler, “AKP’ye yakın olduğu” öne sürülen şirketlere daha ayrıcalıklı koşullarda kredi sağlandığını iddia etmektedir.

3. Aile ve Yakın Çevre Atamaları (Nepotizm) İddiaları

3.1 Yüksek Kademe Görevler

• AKP döneminde Cumhurbaşkanlığı ve bakanlıklarda, milletvekillerinin veya parti yöneticilerinin akrabalarının üst düzey görevlere atandığına dair çok sayıda haber basına yansıdı.

• Muhalefet, bu durumu “devletin kurumsal yapısının zayıflatılması ve kadrolaşma” olarak nitelendirirken, iktidar ise atamaların liyakat esasına göre yapıldığını savundu.

3.2 Vakıf ve Dernek Bağlantıları

TÜRGEV, Ensar, TÜGVA gibi vakıf ve dernekler üzerinden öğrencilerin yurt ihtiyaçlarının karşılanması, belediyelerle yapılan protokoller, kamu kaynaklarının bu vakıflara “ayrıcalıklı” tahsis edildiği iddialarını gündeme getirdi.

• Özellikle Sayıştay raporları, bazı belediyelerin veya bakanlıkların bu dernek/vakıflara ait binaları çok düşük kira bedelleriyle veya bedelsiz tahsis ettiğini tespit etti. Bu vakıfların yönetiminde AKP’ye yakın isimlerin olması, “akraba ve eş-dost ilişkileriyle kamu kaynaklarının aktarımı” şeklinde eleştirileri artırdı.

4. Basın ve Medya Üzerindeki Kontrol ve İddiaların Örtbası

4.1 Medya Sahipliği ve Satın Almalar

• 2000’lerin ortalarından itibaren Türk medyasının mülkiyet yapısı büyük ölçüde değişti. Birçok büyük gazete ve televizyon kanalı, AKP’ye yakın olduğu belirtilen sermaye grupları tarafından satın alındı veya kayyum atamaları yoluyla yönetimleri değişti.

Freedom House ve Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) raporları, Türkiye’de basın özgürlüğünün giderek gerilediğini, hükümetin veya iktidara yakın iş çevrelerinin medyayı kontrol ettiğini, eleştirel habercilik yapan kuruluşların kapandığını veya büyük mali baskılarla karşılaştığını tespit etti.

4.2 Yolsuzluk Haberlerinin Kapatılması

• 17-25 Aralık soruşturmalarına ilişkin ses kayıtları ve belgeleri yayımlayan haber sitelerinin kısa süre içinde kapatıldığı, bu konulara dair haber yapan gazetecilere dava açıldığı veya işten çıkartıldığı biliniyor.

• RTÜK (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu) ve BİK (Basın İlan Kurumu) gibi kurumlar üzerinden eleştirel yayın yapan medya kuruluşlarına “cezalar” ve “ilan kesme” yaptırımları uygulandığı da raporlandı.

5. Parti Finansmanı ve Şeffaflık Eksikliği

• Türkiye’de siyasi partilerin finansmanı ve seçim kampanyalarının şeffaflığı zaten uzun süredir tartışmalı bir konu olmakla birlikte, AKP döneminde parti bağışlarının ve seçim harcamalarının denetiminde de yetersizlik olduğu sıkça dile getirildi.

• AKP’ye yakın vakıf ve derneklerin düzenlediği bağış kampanyalarının, resmî parti hesabı yerine bu vakıf/dernekler üzerinden yürütüldüğü ve dolayısıyla Sayıştay ya da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı denetimine takılmama ihtimali bulunduğu iddia edildi.

6. Sayıştay Raporlarındaki Bulgular

6.1 Raporların İçeriği

• Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunulan Sayıştay denetim raporları, pek çok bakanlık ve belediyede “mali disiplinsizlik, eksik belge, usulsüz harcama, ihalelerde rekabetin sağlanmaması” gibi konuları vurgulamaktadır.

• Özellikle son 5-6 yılda bazı Sayıştay raporlarının TBMM’de eksik veya özet şekilde sunulduğu, detaylarının kamuoyuyla paylaşılmadığı da muhalefet ve basın tarafından dile getirildi.

6.2 Örnekler

• Çeşitli bakanlıkların bütçe harcamalarında “kaydı bulunmayan giderler” tespit edildiği, kamu araçlarının özel işlerde kullanıldığı, mevzuata aykırı alımlar yapıldığına dair notlar bulunur.

• Bazı büyükşehir belediyelerinde, protokol ve bağış adı altında belirli vakıf/derneklere yüksek tutarlarda ödemeler yapıldığı, ancak bunlara dair herhangi bir sözleşme veya hizmet belgesi sunulmadığı raporlanmıştır.

7. Uluslararası Endekslerde ve Raporlarda Türkiye’nin Durumu

Aşağıdaki veriler, AKP iktidarının ilk yıllarından itibaren Türkiye’nin demokratik standartlar, hukuk devleti ve yolsuzluk algısı bakımından yaşadığı değişime dair uluslararası kaynaklara dayanmaktadır:

1. Transparency International (Yolsuzluk Algı Endeksi)

• 2003 yılında 77 ülke arasında 77. sırada olan Türkiye, 2013’e doğru kademeli olarak 53. sıraya kadar yükseldi.

• 2013 sonrasında ise gerileme başlayarak 2022 raporunda 101. sıraya kadar düştü.

2. Freedom House (Dünyada Özgürlük Raporu)

• 2000’li yılların başında Türkiye “kısmen özgür” kategorisindeydi, ancak 2018’den itibaren “özgür olmayan ülkeler” arasında yer aldı.

• Basın özgürlüğü ve siyasal haklar alanında düşük puanlar aldı.

3. Dünya Bankası, AB İlerleme Raporları, OECD Değerlendirmeleri

• Türkiye’de “iş ortamı” ve “rekabetçilik” konularında bazı iyileşmeler olmakla birlikte, kamu ihale sistemi ve yargı bağımsızlığı konularında gerileme tespit edildi.

• Özellikle AB İlerleme Raporları, 2010’ların ortalarından itibaren “yargının siyasallaşması” ve “kurumların bağımsızlığını yitirmesi” sorunlarına düzenli olarak dikkat çekti.

Sonuç

Yukarıdaki başlıklar, AKP iktidarı döneminde sık sık gündeme gelen usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının özet bir tablosunu sunmaktadır. Bu süreçte:

17-25 Aralık soruşturmaları ve sonrasında yargıya yapılan müdahaleler, “hukukun üstünlüğü” ilkesinin zayıfladığı iddialarını güçlendirmiştir.

Kamu ihalelerinde rekabeti azaltan düzenlemeler, büyük projelerde “garanti ödemeleri” ve “devlet sırrı/ticari sır” gerekçeleriyle saydamlığın ortadan kalkması, Sayıştay’ın raporlarında da kısmen doğrulanmıştır.

Nepotizm, parti ve akraba ilişkileri üzerinden atamalar, AKP’ye yakın vakıf/derneklerin ayrıcalıklı konuma getirilmesi, “kamu kaynaklarının partizan amaçlarla kullanıldığı” iddialarına yol açmıştır.

Medya özgürlüğünün kısıtlanması ve yolsuzluk haberlerinin bastırılması, bu iddiaların geniş kitlelerce tartışılmasını zorlaştırmıştır.

• Uluslararası kuruluşların indekslerinde (Transparency International, Freedom House, vb.) Türkiye’nin gerilemesi, bu iddiaların küresel ölçekte de ciddiye alındığını göstermektedir.

Hükümet kanadı ise tüm bu iddiaları büyük ölçüde reddetmekte; soruşturma dosyalarının hukuki çerçevede sonuçlandığını, projelerin ülke menfaatine yapıldığını ve medyada eleştirinin serbest olduğunu savunmaktadır. Bununla birlikte, Türkiye’deki siyasal kutuplaşma nedeniyle, “gerçek veriler” ile “siyasi iddialar” sık sık iç içe geçmiş durumdadır. Özellikle Sayıştay raporları, uluslararası endeksler ve resmi ihalelere dair veriler, bu iddiaların ana referans noktaları olarak öne çıkmaktadır.

Makale

Elbette Emirhan, aşağıda sana ait bir blog yazısı gibi sade, güçlü ve özgün bir üslupla hazırlanmış haliyle düzenledim. Başlık önerisi de dahil olmak üzere yayınlamaya hazır formatta:


Ekrem İmamoğlu’na Yönelik Hukuksuzluklar ve AKP Döneminde Yolsuzluk Gerçeği

Türkiye’de son yıllarda adalet, demokrasi ve insan hakları gibi temel değerler ciddi sınavlardan geçiyor. Özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na karşı yapılan hukuki müdahaleler, sadece bir kişiye değil; milyonlarca seçmenin iradesine karşı da bir müdahale anlamı taşıyor. Bu yazıda, hem İmamoğlu’na yönelik adaletsizlikleri hem de AKP’nin iktidarda olduğu dönemdeki yolsuzluk ve hukuksuzluk pratiklerini verilerle ve kaynaklarla değerlendiriyorum.

1. Ekrem İmamoğlu’na Yönelik Sistematik Baskılar

İmamoğlu, Türkiye’de muhalefetin yükselen simgelerinden biri. Ancak onun bu konumu, özellikle iktidar cephesinde ciddi rahatsızlık yaratıyor gibi görünüyor.

“Ahmaklar” Davası ve Siyaset Yasağı Riski

2019 seçimlerinin ardından “seçimi iptal edenler ahmaktır” ifadesi nedeniyle hakkında açılan dava, 2022’de 2 yıl 7 ay 15 gün hapis ve siyasi yasak cezası ile sonuçlandı. Bu karar, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) tarafından doğrudan ifade özgürlüğüne bir saldırı olarak tanımlandı. İmamoğlu’nun bu sözü, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kendisine yönelik “ahmak” ifadesine yanıt niteliğindeydi; ancak cezalandırılan yalnızca İmamoğlu oldu.

🔗 HRW: Ekrem İmamoğlu’nun Mahkûmiyeti

2025’teki Tutuklama ve Siyasi Etkileri

19 Mart 2025’te, İmamoğlu yolsuzluk, terör örgütüyle ilişki ve rüşvet suçlamalarıyla sabah saatlerinde evinden gözaltına alındı. Aynı gün içinde tutuklandı. Bu olay, sadece bir yargı süreci değil; aynı zamanda siyasi bir kırılma noktasıydı. Ekonomik etkileri de oldu: Türk Lirası, Dolar karşısında %14,5 değer kaybetti; Borsa İstanbul %8,72 düştü.

🔗 BBC: Ekrem İmamoğlu’nun Tutuklanması

Yeni Davalar ve Yargı Müdahalesi İddiaları

2025 yılı içinde İmamoğlu’na yönelik iki ayrı iddianame daha hazırlandı. Bunlardan biri, yargıya müdahale ettiği iddiasına dayanıyordu. Eleştirilerini dile getirdiği için suçlanan bir belediye başkanı profili, hukuk devleti açısından ciddi bir alarm.

🔗 Reuters: İmamoğlu’na Yeni İddianame

2. AKP Döneminde Yolsuzluklar ve Yargı Erozyonu

Sadece İmamoğlu değil; son 20 yılda muhalif pek çok isim ve kurum benzer baskılarla karşılaştı. Bunun ötesinde, devletin kaynaklarının nasıl kullanıldığı da sıkça tartışmalı hale geldi.

2013 Büyük Yolsuzluk Operasyonu

17-25 Aralık 2013’te ortaya çıkan ve dört bakanı kapsayan yolsuzluk soruşturması, bir dönüm noktasıydı. Ancak bu soruşturmalar bastırıldı, ilgili yargı mensupları görevden alındı, soruşturmanın üzeri kapatıldı.

🔗 Turkey Analyst: AKP Yolsuzlukları

Kumpanyan Kapitalizm: Kamu Kaynaklarının Yandaşlara Aktarımı

AKP iktidarı boyunca “kumpanyan kapitalizm” olarak adlandırılan bir model yaygınlaştı. Devlet ihaleleri şeffaflıktan uzaklaştı, belirli firmalara ayrıcalık tanındı. Örneğin Kanal İstanbul gibi büyük projeler, kamuya değil, özel çıkar gruplarına hizmet etti.

🔗 Hurriyet Daily News: Kumpanyan Kapitalizm

🔗 Turkey Analyst: Kanal İstanbul ve Kumpanyan Kapitalizm

Deniz Feneri ve Diğer Skandallar

Almanya merkezli Deniz Feneri e.V. üzerinden toplanan milyonlarca Euro’nun Türkiye’deki medya ve şirketlere aktarılması, AKP döneminin en dikkat çeken yolsuzluk örneklerinden biri olarak kayıtlara geçti.

3. İnsan Hakları İhlalleri: 2023 Verileriyle Gerçekler

AKP döneminde, insan hakları savunucuları, gazeteciler ve aktivistler üzerinde artan baskılar dikkat çekiyor. İşte 2023 verilerine göre öne çıkan ihlaller:

KategoriDetaylar
İfade ÖzgürlüğüDeprem eleştirisi nedeniyle 257 kişi gözaltına alındı. Gülşen, Sezgin Tanrıkulu, Sinan Aygül gibi isimler yargılandı.
Toplantı HakkıOnur Yürüyüşü’nde 224, Suruç anmasında 187 kişi gözaltına alındı. Akbelen Ormanı direnişinde 50 kişi gözaltına alındı.
Kadına Yönelik Şiddet315 kadın femisitle, 248 kadın ise şüpheli koşullarda hayatını kaybetti.
LGBTİ+ HaklarıNefret söylemleri ve RTÜK’ün desteklediği ayrımcı yayınlar öne çıktı.
Yargı BağımsızlığıOsman Kavala ve Can Atalay davaları, Türkiye’de hukukun geldiği noktayı açıkça ortaya koydu.

🔗 Amnesty International: Türkiye İnsan Hakları Raporu

Sonuç: Bu Dönemden Öğrenecek Çok Şey Var

Ekrem İmamoğlu’na karşı uygulanan hukuksuzluklar ve AKP dönemindeki yolsuzluklar, sadece birer siyasi vaka değil; aynı zamanda Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin güncel izdüşümleridir. Hukukun üstünlüğünü ve ifade özgürlüğünü savunmak, sadece siyasetçilerin değil; biz vatandaşların da sorumluluğudur.

Demokrasi, sadece seçimle sınırlı değil. Adaletin bağımsız işlemediği bir yerde, gerçek demokrasiden bahsetmek zorlaşıyor. O yüzden bu yaşananları kaydetmek, tartışmak ve hesap verilmesini talep etmek; bugünü anlamanın ve yarını inşa etmenin ilk adımıdır.


Kaynaklar:

• HRW: Ekrem İmamoğlu’nun Mahkûmiyeti

• BBC: Ekrem İmamoğlu’nun Tutuklanması

• Reuters: İmamoğlu’na Yeni İddianame

• Turkey Analyst: AKP Yolsuzlukları

• Hurriyet Daily News: Kumpanyan Kapitalizm

• Amnesty International: Türkiye Raporu

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top