Bir ülkenin, milletin, toplumun yapı taşı eğitimdir. Eğitimin olmadığı, liyakatsiz olduğu toplumlar çürümeye mahkumdur. Cehalete ve liyakatsizliğe inat mücadelemiz sürecektir. Bir eğitim fakültesi mezunu ve akademisyen adayı olarak, tüm proje okullarında şu sıra baş gösteren, benim tabirimle kayyum olaylarını eleştirdim. Beni en çok yaralayan da, mezun olduğum lise olan Ortaklar Fen Lisesi’nden 6 öğretmenin bir anda sürülmesi oldu. Gerçekten çok duyguluyum.
“Eğitim Biterse Her Şey Biter”: Proje Okulları Atamaları ve Liyakat Sorunu
Proje Okullarının Kuruluş Amacı ve Tarihçesi
Proje okulları, Milli Eğitim Bakanlığı’nın belirli okullarda özel program ve projeler uygulamak amacıyla geliştirdiği bir modeldir. 14 Mart 2014’te çıkarılan bir yasa (6528 sayılı Kanun) ile bu okulların yönetici ve öğretmen atama yetkisi doğrudan Bakan’a verildi . Bu düzenlemeyle illerin en gözde, köklü liseleri proje okulu kapsamına alındı. Proje okullarında görev yapan öğretmen ve yöneticilerin en fazla 8 yıl (4+4 yıl) aynı okulda çalışabilmesi öngörüldü . Modelin gerekçesi, okul müdürlerine kendi ekiplerini kurma imkânı tanıyarak hesap verebilirliği ve okul performansını artırmaktı .
Başlangıçta proje okulu sayısı sınırlıydı: 2015’te yalnızca 150 okul bu statüdeydi . Ancak ilerleyen yıllarda kapsam hızla genişletildi. 2020’de yönetmelik değişikliğiyle “özel program ve proje uygulayan eğitim kurumları” terimi resmen “proje okulları” olarak adlandırıldı . Özellikle başarılı Anadolu liseleri, fen liseleri ve tarihi liseler proje okulu ilan edildi. 2023 itibariyle Türkiye genelinde 2,300’ün üzerinde proje okulu bulunmakta ve bu okullara merkezi sınavla öğrenci alınmaktadır . Bu okulların amaçlanan işlevi; ulusal/uluslararası projeler yürüterek eğitimde yenilikçi programlar uygulamak, kaliteli eğitimle öne çıkmak ve pilot uygulamalarla genel eğitime model olmaktır.
2024 Yılındaki Gelişmeler ve Sendikaların Tepkileri
2024 yılında, proje okulları atamalarında önemli gelişmeler yaşandı. Yeni Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, göreve gelir gelmez proje okullarında 4 yılını dolduran öğretmenlerin görev süresini bir süreliğine uzattı; ayrıca bu okullarda geçici görevlendirmeyle çalışan bazı öğretmenler 2024 içinde asaleten atandı . Bu adımlar atama sürecine ilişkin belirsizlikler yaratırken yıl sonunda geniş çaplı bir rotasyon süreci başladı. MEB, 5 Şubat 2025’te “Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama Kılavuzu” yayımlayarak başvuruları aldı; 12–17 Şubat 2025’te öğretmenler tercihlerini yaptı ve sonuçlar 8 Nisan 2025’te açıklandı . Sonuçların açıklanmasıyla birlikte birçok okulda kriz patlak verdi.
Eğitim sendikaları, atama sonuçlarına sert tepki gösterdiler. Eğitim-İş Sendikası, proje okulu uygulamasının “amacından uzaklaştığını” ve “siyasetin ve yandaş sendikaların keyfi şekilde makam, koltuk dağıttığı bir garabete dönüştüğünü” vurguladı . Sendikaya göre MEB, eğitimdeki sorunları çözmek yerine bilinçli olarak yeni sorunlar yaratmaktadır. Eğitim-Sen de benzer şekilde, “Proje okullarına yapılan atamalarda süreç; somut, ölçülebilir ve nesnel hiçbir kritere dayanmamakta, tamamen siyasi ve idari takdirle şekillenmektedir” diyerek liyakat dışı kadrolaşma yapıldığını belirtti . Sendika yetkilileri, yüzlerce öğretmenin gerekli niteliklere sahip olmalarına rağmen atanmadığını, kıdem, hizmet puanı, mesleki yeterlilik gibi objektif ölçütlerin göz ardı edildiğini açıkladı . Eğitim-İş ve Eğitim-Sen, üyelerine yasal itiraz haklarını kullanmaları için dilekçe örnekleri dağıtarak sürecin şeffaflaştırılması çağrısında bulundu .
2024 yılı boyunca paydaşlardan gelen uyarılara rağmen, atama sistemi yine kapalı kapılar ardında işletildi. Eğitim-İş, proje okullarına atamalarda yıllardır duyuru yapılmadığını; sendikanın açtığı davalar sonrasında Bakanlığın nihayet pozisyonları duyurmaya başladığını ancak hala yönetmelikte belirsizlikler bırakılarak keyfiliğin sürdürüldüğünü ifade etti . Eğitim-İş İzmir Şube Başkanı Özgür Şen, “Okulları, öğretmen ve öğrencileri proje, nitelikli-niteliksiz diye ayırmaktan vazgeçin. Buralar sizin şirketiniz değil; eğitimde eşitlik, adalet ve liyakati sağlamak MEB’in asli görevidir” diyerek bakanlığa seslendi . TÖB-SEN gibi diğer eğitim örgütleri de atamaların “ne şeffaf ne de objektif”olduğunu belirten açıklamalar yaptılar .
Liyakatsiz Atamaların Örnekleri ve Sonuçları
2025 atama sonuçlarının açıklanmasıyla birçok deneyimli öğretmen görev yaptıkları köklü okullardan uzaklaştırıldı. İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere 30’u aşkın proje okulunda yöneticiler ve öğretmenler yer değiştirdi . Üstelik bu değişiklikler, öğretmenlerin büyük bölümünü “norm fazlası” konumuna düşürerek gerçekleşti. Norm fazlası, bir okulda kadro ihtiyacından fazla kalan öğretmenler için kullanılan bir terimdir; bu durumda öğretmenler istekleri dışında başka okullara gönderilebilir . 2025’teki atama dalgasıyla, geçmiş yıllarla kıyaslanamayacak sayıda öğretmen norm fazlası durumuna sokuldu .
Somut örnekler, sorunun vahametini ortaya koymaktadır. İstanbul’daki Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi’nde tam 35 öğretmen okulundan ayrılmak zorunda bırakıldı . Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi ve Süleyman Nazif Anadolu Lisesi’nde 30’dan fazla öğretmenin yeri değiştirildi . İzmir’de Bornova Anadolu Lisesi’nde 104 öğretmenden 58’inin tayin olacağı bildirildi . Yine İzmir’de tarihi Atatürk Lisesi’nde 90 öğretmenin 60’ı norm fazlası ilan edildiği basına yansıdı . Bu ölçekte bir öğretmen kıyımı, söz konusu okulların kurumsal hafızasını ve akademik istikrarını sarsmaktadır. Örneğin Kadıköy Anadolu Lisesi’nin üniversite sınavlarındaki üstün başarısı, büyük ölçüde yıllardır görev yapan deneyimli öğretmen kadrosuna bağlanırken; bu öğretmenlerin bir anda uzaklaştırılması okulun başarısını riske atmaktadır .
Ataması yapılmayan veya okullarından sürülen öğretmen profiline bakıldığında ise, kayırmacı tutumun izleri görülmektedir. Eğitim sendikaları, yer değişikliği yapılan öğretmenlerin önemli bir bölümünün geçmişte sendikal eylemlere, boykot ve grevlere katılan, yani muhalif görüşlü eğitimciler olduğunu vurguladı . Buna karşın, boşalan kadrolara kimin atandığı konusunda şeffaf bilgi bulunmamakla birlikte, iddialar bu pozisyonlara hükümete yakın sendika üyelerinin getirildiği yönünde. CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş’ın açıklaması, sürece ilişkin çarpıcı bir iddiayı ortaya koydu: “Atanacak öğretmenlerin listelerini okul müdürleri ve Eğitim-Bir-Sen birlikte yaparak karar veriyor. Okuldan gönderilenler nedense hep muhalif öğretmenler. MEB, hiçbir kriter aramadan, kayırmacılıkla atama listesi oluşturuyor” . Bu ifade, atamalarda iktidar yanlısı bir sendikanın belirleyici rol oynadığı ve liyakat yerine sadakatin esas alındığı algısını güçlendirmektedir.
Liyakatsiz atamaların sonuçları, eğitim ortamında hemen hissedildi. Deneyimli öğretmenler kendilerini bir gecede “sürgün” edilmiş bulurken, öğrenciler derslerinde yıllardır alıştıkları öğretmenlerinden mahrum kaldı. Veliler, çocuklarının üniversite sınavına aylar kala okulda yaşanan bu değişikliklerden dolayı endişeye kapıldı . Öğretmen cephesinde ise moral ve motivasyon kaybı yaşandığı, pek çoğunun mesleki itibarının zedelendiği belirtiliyor. Bazı başarılı öğretmenlerin istemeden okul değiştirmek zorunda kalması, eğitimde “beyin göçü” misali nitelikli kadroların dağıtılması anlamına geliyor. Öte yandan, göreve yeni getirilen kişilerin niteliği konusunda soru işaretleri var; zira atanan bazı isimlerin objektif bir seçme sürecinden geçmediği, yalnızca sendikal/kişisel referansla tercih edildiği öne sürülüyor . Bu durum, sınıflarda eğitim kalitesinin düşmesi ve öğrencilerin mağdur olması riskini beraberinde getiriyor.
Hukuki ve Anayasal Boyut: Mevzuata Aykırılıklar ve Davalar
Proje okullarına yapılan keyfi atamalar, hukuki zeminde de tartışmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 70. maddesi, kamu hizmetine girişte liyakat ve eşitlik ilkesini vurgular. Devlet Memurları Kanunu ve ilgili mevzuat da atamalarda objektif ölçütler olmasını gerektirir. Proje okulları özelinde çıkarılan 2016 tarihli yönetmelik ise Bakanlığa geniş takdir yetkisi tanımış, bu da yargıya taşınmıştır. Nitekim Eğitim-İş Sendikası 2016’da yönetmeliğin bazı maddelerinin iptali için Danıştay’da dava açmıştır. Danıştay 8. Dairesi, yönetmelikte yer alan ve öğretmen adaylarında aranacak şartlar arasında bulunan “son dört yıl içinde adli veya idari soruşturma sonucu aylıktan kesme cezası almamış olmak” ibaresini iptal etmiştir . Mahkeme, bu şartın idareye geçmiş disiplin cezalarını bahane ederek istediği öğretmeni uzak tutma imkânı verdiğini, bunun da hukukilik ilkesine aykırı olduğunu değerlendirmiştir. Ancak aynı maddede yer alan “soruşturma sonucu görev yeri değiştirilmemiş olmak” şartının iptal talebini reddeden Danıştay, kısmi bir karar vermiştir . Yine yöneticiler için benzer disiplin cezası şartı da iptal edilmiştir . Bu karar, proje okulu atamalarında cezai soruşturmaların bir eleme aracı olarak kullanılmasına karşı yargının sınır çizdiğini göstermiştir.
Bir diğer kritik hukuki gelişme 2022 yılında yaşandı. O dönemde proje okullarına öğretmen atamalarında herhangi bir duyuru ve başvuru alınmadan doğrudan atamalar yapılıyordu. Danıştay 2. Dairesi, Mart 2022’de verdiği kararla, proje okullarına öğretmen atanmasında duyuruya yer vermeyen yönetmelik düzenlemesini hukuka aykırı bularak iptal etti . Mahkeme, öğretmen ve yönetici görevlendirmelerinde şeffaf bir duyuru ve objektif başvuru koşulları bulunması gerektiğini vurguladı. Bu karar sonrasında MEB, 2023 ve 2025 atamalarında öğretmenlerden elektronik ortamda başvuru almaya mecbur kaldı. Yargı, özetle Bakanlığın atama yetkisinin keyfi kullanılamayacağını, somut ve objektif kriterlerin belirlenmesinin zorunlu olduğunu defalarca dile getirmiştir . Nitekim sendikaların açtığı ve kazandığı davalarda, “Bakanlığın takdir yetkisi vardır ama bu yetki mutlak olmayıp ölçülü kullanılmalıdır” yönünde hükümlere yer verilmiştir .
Hukuki mücadele cephesinde kazanımlar olsa da, MEB her yargı kararından sonra yeni yöntemlerle atamaları kendi istediği biçimde sürdürmenin yollarını aradı. Örneğin Danıştay’ın duyuru kararından sonra başvuru alınmış ancak atamaların değerlendirme süreci yine şeffaf olmamıştır. Hizmet puanı üstünlüğü veya mülakat gibi kriterler net biçimde ilan edilmediği için öğretmenler neden atanamadıklarını öğrenememektedir. Bu belirsizlik, hukuk devleti ilkesine aykırı şekilde idarenin keyfi uygulamalarına imkan tanımaktadır. Sonuç olarak, proje okulu atamaları konusunda idari yargıda halen süren davalar bulunmakta; bazı öğretmenler bireysel olarak da görev yerlerinin değiştirilmesi işlemlerine karşı mahkemeye başvurmaktadır. İlerleyen günlerde yeni yargı kararlarının çıkması beklenirken, MEB üzerinde artan bir yasal denetim baskısı oluştuğu söylenebilir.
Eğitimciler, Öğrenciler ve Mezunların Tepkileri
Proje okullarındaki liyakatsiz atamalara karşı eğitimciler, öğrenciler ve mezunlar güçlü tepkiler gösterdiler.Sonuçların açıklanmasıyla birlikte Türkiye’nin dört bir yanındaki köklü liselerde protestolar başladı. Özellikle İstanbul ve İzmir’de birçok okulda öğrenciler ve mezun dernekleri, öğretmenlerine sahip çıkmak için eylemler düzenledi. Kadıköy Anadolu Lisesi, Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi, Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi, Kartal Anadolu Lisesi, İzmir Atatürk Lisesi gibi okulların bahçelerinde toplanan yüzlerce öğrenci “Öğretmenime dokunma!” ve “Okuluma dokunma!” sloganları attı . Öğrenciler taşıdıkları pankartlarla deneyimli öğretmenlerinin görevden alınmasına itiraz ederek, derslerinin aksayacağını ve eğitim kalitesinin düşeceğini haykırdılar . Birçok okulda mezunlar da gençlere destek verdi; mezun dernekleri ortak bildiriler yayımlayarak MEB’i kararından vazgeçmeye çağırdı. Sosyal medyada #ÖğretmenimeDokunma ve #LisemeDokunma etiketleriyle kısa sürede binlerce mesaj paylaşıldı . Bu kampanyalar sayesinde konu ülke gündeminde üst sıralara taşındı.
Öğrenciler, öğretmenlerinin görevden alınmasını protesto etmek için okul bahçelerinde toplanarak pankartlar açtı. Bu eylemler sırasında “Öğretmenlerimize dokunmayın” sloganı ve #ÖğretmenimeDokunma etiketi öne çıktı.
Öğrenci eylemleri çeşitli yaratıcı yöntemlerle devam etti. İstanbul Korkmaz Yiğit Anadolu Lisesi’nde öğrenciler, 11. sınıflar için yapılan deneme sınavında kitapçıkların üstüne okuldan ilişiği kesilen öğretmenlerinin adını yazıp sınavı terk ettiler . Ardından okul bahçesinde toplanıp Gençliğe Hitabe’yi hep bir ağızdan okuyarak öğretmensizleştirmeye tepki gösterdiler . Bu hareket diğer okullara da yayıldı; öğrenciler ders boykotları, oturma eylemleri ve basın açıklamalarıyla seslerini duyurmaya çalıştı. İzmir’de Bornova Anadolu Lisesi öğrencileri “Okuluma Dokunma” başlıklı bir imza kampanyası başlattı ve birkaç gün içinde binlerce imza toplandı .
Öğretmenler cephesinde de örgütlü tepkiler vardı. Eğitim-Sen İstanbul şubesi, 11 Nisan 2025’te İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde toplanarak “Bu bir kıyım ve tasfiye sürecidir” şeklinde bir basın açıklaması yaptı . Eğitimciler, atamaların derhal iptal edilmesini ve tüm öğretmenlerin eski okullarına döndürülmesini talep etti. Eğitim-İş Sendikasıda birçok ilde eş zamanlı basın açıklamaları düzenleyerek “MEB, proje okulu atamalarındaki keyfi uygulamaları iptal etmelidir” mesajı verdi . Sendika temsilcileri, “Okulların sahibi değilsiniz; buralar halkındır, öğretmenine de öğrencisine de sahip çıkacağız” diyerek MEB yöneticilerine tepki gösterdi .
Ayrıca siyasiler ve eğitim uzmanları da kamuoyu önünde bu uygulamaları eleştirdiler. Bazı milletvekilleri Meclis gündemine soru önergeleri taşıyarak, proje okullarında görevi uzatılmayan öğretmenlerin kriterlerini ve yerlerine atananların kimler olduğunu sordu. Basında muhalif kalemler, liyakatsiz atamaları “eğitime darbe” olarak nitelendiren köşe yazıları kaleme aldı. Örneğin bir köşe yazarı, “Öğretmenlerin kıyımı, okullarımızın Cumhuriyet birikimine vurulmuş bir darbedir” diyerek bu süreci eleştirdi. Toplumun geniş kesimlerince paylaşılan ortak kaygı, eğitimde kadrolaşma ve niteliksizleşmenin hem öğrencilerin geleceğine hem de ülkenin ilerlemesine zarar vereceği yönündedir.
Uygulamanın Eğitim Sistemine ve Topluma Etkileri (Cumhuriyet Değerleri, Laiklik, Eşitlik, Bilimsellik)
Proje okullarındaki bu atama furyasının, salt idari bir tasarruf olmanın ötesinde, Türkiye’nin eğitim sistemi ve toplumsal yapısı üzerinde derin yansımaları olacağı düşünülmektedir. Öncelikle, liyakatin yok sayılması, eğitimde fırsat eşitliği ilkesine aykırıdır. Kamusal eğitim kurumlarında atamaların şeffaf kriterlere göre değil de siyasi ve ideolojik sadakate göre yapılması, öğrencilerin nitelikli eğitim alma hakkını zedelemektedir. Okullar arasında proje okulu-nitelikli okul vs. diğer okullar şeklinde ayrım yapılması da eğitimde adaleti bozmaktadır . Bu durum, Cumhuriyet’in eşit yurttaşlık ve fırsat eşitliği idealine ters düşer. Öğrenciler arasında “iyi öğretmenlerin torpille bazı okullarda toplandığı” algısı oluşması, toplumsal kutuplaşmayı eğitim alanına da yansıtır.
Ayrıca iddialara konu olan atamalar, laiklik ve bilimsellik ilkeleri açısından da endişe yaratıyor. Eğitim-İş’in açıklamalarında, MEB’in okulları “protokollerle cemaat ve tarikatlara teslim ettiği” vurgusu dikkat çekti . Geçmişte de bazı proje okullarına, eğitimle ilgisi olmayan dernek ve vakıfların etkinlik adı altında nüfuz etmeye çalıştığı biliniyor. Eğer proje okulları, iktidara yakın belirli ideolojik grupların kadrolaşma alanı haline gelirse, müfredatın çağdaş ve bilimsel çizgiden sapma riski bulunmaktadır. Cumhuriyet değerleri ile yetişmiş tecrübeli eğitimcilerin tasfiye edilip yerlerine liyakati belirsiz kişilerin getirilmesi, bu okulların asırlık kültürlerini ve demokratik okul iklimini zedeleyebilir. Örneğin proje okullarının çoğu, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılığıyla tanınan kurumlardır; ancak son atamalar sonrasında bazı okullarda bu değerlerin aşınabileceğine dair kaygılar mezunlarca dile getirilmiştir.
Öğretmen kadrosunun nitelik kaybetmesi, doğrudan eğitim-öğretim kalitesine etki edecektir. Bilimsel eğitim, alanında yetkin ve deneyimli öğretmenler eliyle hayat bulur. Eğer atamalarda bilimsel liyakat yerine siyasi referans esas alınırsa, sınıflarda öğrenme ortamı da zarar görür. Öğrenciler, hak ettikleri donanımı kazanamaz ve bu durum uzun vadede ülkenin bilimsel ve teknolojik ilerlemesini baltalar. Liyakat sistemi sarsıldığında, genç nesiller “çalışmanın ve uzmanlaşmanın değersiz olduğu” gibi çok tehlikeli bir mesaj alır. Bu da toplumda genel bir motivasyon düşüklüğü ve adalet duygusunda zedelenme yaratır.
Cumhuriyet’in kuruluşundan beri Türkiye’nin modernleşmesinde eğitim kritik rol oynamıştır. Atatürk’ün “Eğitimdir ki bir milleti; ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder” sözü tam da bu noktada anlam kazanmaktadır . Eğitim sistemi eğer vasatlık ve kayırmacılıkla malul hale gelirse, ülkenin kalkınma hamleleri de sekteye uğrar. Laik ve bilimsel eğitim anlayışının zayıflaması, yerini dogmatik düşüncelere ve biat kültürüne bırakabilir ki bu da ulusal egemenlik ruhuna aykırıdır. Sonuç olarak, proje okullarındaki uygulamalar yalnız o okulları değil, genel eğitim ortamını ve dolayısıyla toplumsal yapıyı etkileyecek güçtedir. Genç kuşakların yetiştiği eğitim yuvalarında yaşanan bu erozyon, Cumhuriyet’in “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller yetiştirme hedefini tehlikeye sokmaktadır.
Kaynaklar:
- Mehmet Gündüz, “Proje Okulları”, Türk Maarif Ansiklopedisi .
- Yenicag Gazetesi, “MEB’den atama krizi: Öğretmenler ve öğrenciler ayaklandı”, 12 Nisan 2025
- Gazete Oksijen, “En başarılı devlet liselerinde öğretmen krizi”, 11 Nisan 2025 .
- T24 Haber, “Proje liselerinde ‘öğretmen ataması’ krizi: Eğitim-Sen ‘kadrolaşma’ dedi, öğrenciler eylemde”, 11 Nisan 2025 .
- Nefes Gazetesi, “Muhalif öğretmenler okullarından ediliyor”, 2025 .
- Eğitim-İş Sendikası Basın Açıklaması, 8 Şubat 2025 .
- Eğitim-İş İzmir Şubesi açıklaması (BSHA), “Proje Okullarında Liyakat Krizi”, Nisan 2025 .
- Danıştay 2. Daire Kararı, 30 Mart 2022 (Eğitim-Sen Bursa) .
- Danıştay 8. Daire Kararı, 2018 (Eğitim-İş) .
- soL Haber, “20 binin üzerinde öğretmen sürgün edildi, liseliler ayakta”, 11 Nisan 2025 .
- Dr. Mehmet Özdemir, “Eğitimde Liyakat Sorunu”, Bursaarena, 17 Şubat 2024 .
- Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri (Vikisöz) .